Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Geneleksel
Savaşların insanın kendi ülkesine ya da kendi sınıfına bir haksızlık yapıldığı inancından çıktığını sanmıyorum. Aslında, savaşın nedenlerini insan tabiatının derinliklerinde aramak gerekir. Savaşın ilkel insanların doğal bir görevi olduğunu söylemekle gerçeği abartmış olmayız... Savaşları haklı göstermek için ileri sürülen nedenler sadece saldırgan olmayan insanların döğüşme itkilerini kışkırtmak içindir. Irmakların zaman zaman yataklarından taşmaları nasıl doğaya aykırı değilse, savaş eğilimi de insan tabiatına aykırı olmayan bir niteliktir; ve selleri önlemek için insan nasıl araya girip bir şeyler yapıyorsa, savaşları önlemek için de öyle davranmalıdır. Saldırganlıkları önlemenin tek yolu uluslarüstü yasalarla yönetilen uluslarüstü bir örgüt ortaya koymaktır. Bu çözüm yolu duygulu bir insanın «doğruluk» anlayışı ile bağdaşmayabilir. Sanırım, insanlar ancak uzun süren dönemler sonucunda gelişen gelenekleri göstererek kendileri ile ilgili yasalara uyarlar. Ne var ki, kabul edilebilecek yasalar zamanla bir değişime uğramak zorundadır. Örneğin, eski Yunan uygarlığında en soylu kişiler bile köleliği doğru sayarken, biz bugün köleliğin çok yanlış birşey olduğuna inanıyoruz. Sanırım her çağın insanı kendisi için «doğru» olanı bulmaya çalışmak zorundadır... Albert Einstein . Dünya (ya) bakış
“Evliliğimizin 15 yılında çocuğumuz olmadı. Garip bir durumdu. Doktorlara gittik, çare aradık. Her ikimiz de de bir kusur bulunamadı. Oysa İnan'la mutluluğumuzu taçlandıracak bir evladımız olsun istiyorduk. Sonunda benim çalışma hayatımın çok stresli olmasından dolayı çocuğumuzun olmadığı teşhisi kondu. Teşhis bu sorunu ne kadar izah ediyordu
Reklam
100 syf.
9/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Hava yeterince soğuk değil, lakin ellerim ve bacaklarım buz gibi soğuk. Ölümün soğukluğunu, nefesimin kesilmesini, son cümlelerimi yazıyormuşum gibi hissederek kitabın etkisinde kalmış bir şekilde yazıyorum. Hiçbir şey düşünmüyorum, çok şey düşünüyorum. Annemi aramak geliyor aklıma. Sanki az önce ölen İvan İlyiç değil de babammış gibi. Çok etkilendim. Kitapların etkisi kişilere göre elbet değişir. Yaşanmışlıklarla birlikte karakterlerin arasında kendinizi buluvermeniz bu etkiyi çarpan etkisiyle katlayarak artırır. Biri öldü ve öldükten sonra yazdı. Başka bir izahı yok. Ölümle baş başa kalan insan, sırası gelince ölecek olan insan. Lakin ölüm bir hastalık sonucu, insanı yavaş yavaş beklenen, acılarla birlikte yaşarken ölünen noktaya getirdiğinde, o iç hesaplaşmaların acısıyla neler yaşanacaksa, onu yaşatmış Tolstoy. Sonucu bilinen ve beklenen durumda, ölecek insanın en yakınlarında, çevresinde aşağı yukarı nasıl davranışlar olacaksa, net bir şekilde ortaya koymak büyük bir gözlem yeteneği herhalde. Anlamsızca geçen bir yaşam, can acıtan samimiyetsizlik ve kocaman yalan. Ritüelleri gerçekleştirmek için söylenen yalanlar. İvan İlyiç’İn Ölümü sadece hasta bir insanın ölümünü anlatmaz, hasta ölecek ve diğerleri yaşama devam edecektir. Bu kadar net ve soğuk bir şekilde verir bu gerçeği. Okuyucunun yaşı da önemlidir diye yazmadan edemedim.
İvan İlyiç'in Ölümü
İvan İlyiç'in ÖlümüLev Tolstoy · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202245,5bin okunma
136 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
İncelemeye ciddi bir başlangıç yapalım. Çünkü kırmızı yağan kardan değil katran gibi bir konudan bahsedeceğiz. Komünist Manifesto yada yayınlandığı adıyla Komünist Parti Manifestosu; uzun ve eserin anlaşılması için elzem olan 'sunu' kısmıyla başlıyor, 4 ana başlık üzerinden devam edip Marx ve Engels'in çeşitli ülkeler ve sonraki basımları için
Komünist Manifesto
Komünist ManifestoKarl Marx · Can Yayınları · 201913,4bin okunma
Gerçeği bulmak ona düşüyor. Ama nasıl? Zihnin kendi kendini aştığı, hem araştırıcı, hem de arayacağı karanlık diyarın tamamı olduğu ve bilgi dağarcığının hiçbir işine yaramayacağı durumlarda hep hissedilen o muazzam belirsizlik. Mesele yalnız aramak da değil,yaratmak. Henüz var olmayan ve sadece kendisinin gerçekleştirebileceği, sonra da ışığıyla aydınlatabileceği bir şeyle karşı karşıya zihnim.
Ana-Beyit mezarlığının bir efsanesi, Juan-Juanlar’ın bozkırı işgal ettikleri çağlara dayanan bir hikâyesi vardı: Sarı-Özek’i işgal eden Juan-Juanlar tutsaklara korkunç işkenceler yaparlarmış. Bazen de onları komşu ülkelere köle olarak satarlarmış. Satılanlar şanslı sayılırmış, çünkü bunlar bazen bir fırsatını bulup kaçar, ülkelerine dönerek
Sayfa 142 - Ötüken
264 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.