Bir zamanların saygın avukatı Jean-Baptiste Clamence'in karşısındaki kişiyle konuşmasını değil de, içsel yolculuğunu okuyoruz Düşüş'te. Bu yolculukta karşımıza insanların ikiyüzlülüğü başta olmak üzere birçok konuya denk geliyoruz aslında. Bunlar arasında en çok ilgimi çeken konulara değinmek isterim.
Önceden Camus okuduysanız onun bir insanın
Bu ümmetin anneleri nereye gidiyor Allah aşkına?
Atalarının o güzel "islami" örfleri nelerine yetmedi ki son bir kaç yıldır tuhaf tuhaf şeyler ürettiler..
Bakın benim bu sözlerim cahillere değil bilakis "İslami düğün(!) yapıp, Asr-ı saadet misali yuvam olsun diye nikahtan keramet bekleyen Müslümanlara! "
Allah Rasulu
Doğmak ya da doğmamak.
Tüm mesele bu değil.
İnsan hayatı üç evreden ibarettir. Doğmak, yaşamak ve ölmek. Bizim için doğmak ve ölmek arasındaki o zaman dilimi çok kıymetlidir. Kendimizi gerçekleştirmeye çalışırız. Peki ya bizi dünyaya gelmeden önce bizi birileri eğitmek isteselerdi? Nasıl bir dünyaya geldiğimizi anlama imkanımız olsaydı?
“Demek iki gün hastalanınca yerine adam alıvermişlerdi? İyi ama keyfinden mi hastalanmıştı? Allah'ın bir derdi, illeti.” (Sf. 84)
Orta Anadolu’nun Ç. Köyünden üç arkadaş, Köse Hasan, İflahsızın Yusuf ve Pehlivan Ali çalışmak için düşer şehir yollarına. Bizde onlarla soluğu Çukurova’nın bereketli topraklarında alırız. Alırız almasına
Osman Aysu kitaplarının müdavimleri okuyacakları eserin onları güzel bir yolculuğa çıkaracağını iyi bilirler.
Bu eseri de diğer kitaplarında olduğu gibi okuru yine yanıltmıyor.
İkinci dünya harbinin tüm şiddetiyle devam ettiği 1940'lı yıllara gittiğimiz bu yolculukta yeni kişiler ve onların etrafında cereyan eden olaylar kitabın bütününü