Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Hudâ'dır bu
Nazargâh-ı İlâhî'dir Makâm-ı Mustafâ'dır bu
Felekde mâh-ı nev Bâbü's-Selâm'ın sîneçâkidir
Bunun kandîlî Cevzâ matla-ı nûr u ziyâdır bu
Habîb-i Kibriyâ'nın hâbgâhıdır fazîletde
Tefevvuk kerde-i Arş-ı Cenâb-ı Kibriyâ'dır bu
Bu hâkin pertevinden oldu deycûr-ı adem zâil
Amâdan içti mevcûdât çeşmin tûtiyâdır bu
Mürâât-i edeb şartıyla gir Nâbî bu dergâha
Metâf-ı kudsiyândır busegâh-ı enbiyâdır bu
Sultan Dördüncü Mehmed zamanında Hacc'a
giden surre alayında geçer hadise. Nâbî merhûmun içinde bulunduğu kafileye -bugünkü tabirle- sponsorluk eden ağa Medine-i Münevvere'ye yaklaşıldığı bir sırada insanlık icabı hafif uykuya dalınca Efendimiz'in bu kadar yakınında uykuyu edebe mugayir gören hikmet şairimiz irticalen yüksek sesle beş beyt terennüm eder:
"Sakın terk-i edebden, kûyi mahbûb-i Huda'dır bu!
Nazargâhi ilâhîdir, makâm-ı Mustafa'dır bu."
[Edebi terk etmekten sakın! Zîrâ burası Allahü
teâlânın sevgilisinin bulunduğu yerdir. Bu yer, Hak teâlânın nazar ettiği yer, Resûl-i Ekrem'in makâmıdır.]