Günümüz İnsanı Yaşamıyor Sürekli tüketmek için alışveriş yapıyor, önüne ne koyarlarsa onu yiyor, içiyor, geziyor, uyuyor, eğleniyor, üretmiyor, bu değirmenin suyu nereden geliyor diye hiç bir kaygı duymuyor, sorgulamıyor, eğitilemiyor, ne de kendini eğitiyor, meraksız ve fikirsiz boy veriyor, sürekli borçlanıyor ve hazır istiyor. Kendini
mızmıza dayalı bir isyankarlık
Ne kadar inanılmaz görünse de, sanatçı basit mi basit bir Mani­heizme hapsedilir. Eserlere fiziksel ve gerçek boyutları çerçevesinde bakmamamız, sorumsuzluk ve yaltakçılığının tehlikeli imalarını göz ardı etmemiz istenmektedir. Diğer yandansa, ahlaki olduğu söylenen fikirlerine tutunmamız, toplumun yararına oldukları iddia edildiği için onlara hiç analiz etmeden, irdelemeden, çocukça ve utanılacak biçimlerde sergiledikleri kötülüklerden daha fena olduklarını belirt­ meden alkış tutmamız beklenir. Hannah Wilke'nin kanserliyken çektiği fotoğrafların sanat değil kendi hastalığını ticarileştirme ama­ cı güttüğünü söylemek feminizme hakaret olarak algılanır. Eseri yo­rumlamak sanatçının toplumsal aktivizmine, Maniheist dünya görü­ şüne karşı bir saldırıya dönüşür. Yorumlamak, analiz etmek ve sor­gulamak bizi toplum karşıtlarının tarafına geçirir. Bu sahte sanatı icra eden sanatçılar kurumlara asalak gibi yapışır, kaynakları emer, iktidarı rahatsız etmeyen sınırlar içinde hareket eder, galeri aktiviz­mini benimser, mızmıza dayalı bir isyankarlık yaparlar. Eleştirmen­ler de onlarla omuz omuza durur, antisosyal diye suçlanmalarını en­geller. Elbette bu satılmışlığın meyvesi boldur: Bugün dalkavukluk eden yarın bir sergiye küratör olur.
Reklam
sanat sanat için midir, toplum için mi: sanat birey içindir; bireyin sanatı ya da toplumu öncelemesi regülatiftir.
Sayfa 75
21 Aralık 2000
Pis, ikiyüzlü, riyakâr; terbiyesizlikten başka hiçbir nedeni olmadığı halde kibirli olmayı hakkı sanan bir toplum içinde yaşamak beni son derece rahatsız ediyor. Sinemacı Ahmet Uluçay’dan neden bu kadar rahatsız olduklarını anlayamıyorum. Oysa sokağa çıkarken, sinemacı kişiliğimi ceketimi çıkarır gibi çıkarıp kapının ardına asıyorum ve sokağa öyle çıkıyorum.
Sayfa 62 - Küre YayınlarıKitabı okuyor
Bir toplum ne kadar ilerlemişse o kadar sanatsal ve estetik kaygısı olur. Gelişmemiş toplumlara baktığınızda eşya biçimlerinde bir ilkellik göze çarpar. Pis plastik ve sapı kopmuş maşrapada olduğu gibi. Sadece işlev gözetilmiş, estetik düşünülmemiştir. Sapının kopmaması gerekliliğine ise kimse kafa yormamıştır. Her alış-verişe çıktığımda: - Lan bu hortumların doğru dürüst bir rengi yok mu? İtfaiye miyim ben? Daha pastel duygular içinde bahçemi sulamak istiyorum… Bu ne biçim konserve açağı lan, al sen bunu gözüne sok!… Bundan başka tuzluk gibi bir tuzluk yok mu kardeşim, ben eve gidip bunun deliklerini çiviyle büyütmek zorunda mıyım? Üstelik bunu çok salladığında kapağı çorbanın içine düşüyor… Kullandım ben bu aptal tuzluktan… Tuzluk almak için Paris'e mi gidiiiiim? biçiminde beni satıcılarla kavga ettiren, sanayi kollarımıza sinmiş olan bu kahredici biçim kaygısızlık, daha da sinir bozucu olarak sanat dallarımızda da göze batıyor, gözü çıkarıyor.
Sayfa 203 - Ortaoyuncular YayınlarıKitabı okudu
Chambord Kontu (V. Henri) olayını hatırlıyor musunuz? Bu da bir kral, lejitimist [iktidarın meşruluğunu soya dayandıran monarşi taraftarı]... İspanya'da Don Carlos'un yaptığı gibi, o da aynı dönemde Fransa'da iktidar arayışına girmişti. Hatta birbirlerini aynı aileden, aynı kökten sayabilirler, ama ne kadar farklı! Biri inançlarına
Sayfa 296 - 297, 298, 299,300, 301,302,303Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
158 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.