Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ey benim boyun eğmeyen üç direğim, kırılmayan omurgam! Yalnız Tanrı gücüyle delinmiş teknem. Ey sağlam güvertem, yiğitçe dizginli dümenim, kutba dikili pruvam, şanı şerefiyle ölen gemim! Bensiz mi öleceksin sen? Gemileriyle batan sıradan kaptanlar kadar bile olamadım! Bu onur bile esirgendi benden. Issız bir yaşamın sonunda ıssız bir ölüm! Şimdi anlıyorum ki, benim tüm büyüklüğüm acımın büyüklüğünde. Hey, hey! Uzak, en uzak ufuklardan kalkın gelin, geçmiş ömrümün yiğit dalgaları! Gelin de, kabartın ölüm dalgamı!
Sayfa 684
Ezel, Ebed Sultanı olan Sâni-i Zülcelal, nihayetsiz kemâlâtını ve nihayetsiz cemâlini görmek ve göstermek istemiştir.
Sayfa 264 - NesilKitabı okuyor
Reklam
Molla Ahmed şu beytini sanki Şah-ı Hazne hakkında söylemiş; "Mustafa hüsn-ü cemâli süretâ halu hatâ Mateleuna gayr-ı harfin lâ ve Kur'an mecid" "Benli ve hareli yüzü güzellik ve cemâlin mushafı gibidir. Şânı yüce Kur'an'a yemin ederim ki biz o mushafta 'La'dan başkasını okuyamadık." Şah-ı Hazne'den bir harften başka anlamadık. O harf ise "la" (yok) harfidir.
Emir İsmail devletin ileri gelenlerine ve ordu komutanlarına dönerek şöyle dedi: “Bana buzaferi Tanrı azze ve celle nasip eyledi ve şanı yüceTanrı’danbaşkakimseye minnetimyoktur.” Sonra, “Bilin ki bu Amr ibn Leys pek âlicenap ve pek eli açık biri idi; çifti çubuğu, malvelevazımatı varidi. Hikmet ve basiretsahibiydi. İşlerde oldukça cömert idi. Tuz ekmekhakkı bilen kadirşinas birisi idi. Kılına bir zarar gelmemesi ve esaretten kurtulması için çaba göstermek kanaatindeyim.” dedi. İleri gelenler, “Emir en iyisini bilir, uygun gördüğü her ne var ise buyursun!” dediler. Sonrasında Amr ibn Leys’e birini yollayarak şu haberi iletti: “Hiçendişelenme, halifedencanını bağışlamasınıtalep edeceğim ve eğer bunun için servetimigözden çıkarmak gerekirse servetim pahasına bu işegirişeceğim.Saçınınbirtelinezarargelmemesi ve ömrünün geri kalanınını sıhhat ve afiyet içinde geçirmeni sağlamak fikrindeyim.”
İnsanlık Bu Kötülüğü Daima Devam Ettiremez ,Hak Din Galip Olacak
Ben bütün kuvvetimle, hadsiz lisanım olsa, o hadsiz lisanlarla kasem ederim ki; âlemi bu nizam-ı ekmel ile, bu kâinatı zerreden seyyårata kadar, sinek kanadından semâvat kandillerine kadar nihâyet bir hikmet-i intizam ile halkeden Hakîm-i Zülcelâl'e ve Sâni'-i Zülcemâl'e o hadsiz lisanlarla kasem ediyoruz ki; beşer hiçbir cihetle bütün enva'-ı kâinata muhalif olarak ve küçük kardeşleri olan sâir tâifelere zıd olarak kâinattaki nizama, küllî şerleriyle muhalefet edip nev'-i beşerde şerrin hayra galebesine binler senede sebep olan o zakkumları yiyip hazmetmesi mümkün değil.... Bunun imkânı ancak ve ancak bu farz-ı muhal ile olabilir ki; beşer bu âleme emânet-i kübrâ mertebesinde ve halife-i rûy-i zemin makamında sâir enva'-ı kâinata büyük ve mükerrem bir kardeş olduğu halde en edna, en berbat, en perişan, en muzır ve ehemmiyetsiz, hırsızcasına ve dolayısıyla, bu kâinat içine girmiş, karıştırmış. Bu farz-ı muhal, hiçbir cihetle kabul olunamaz. Bu hakikat için, elbette bu yarım bürhanımız netice veriyor ki, åhirette Cennet ve Cehennem'in zarurî vücudları gibi, hayır ve hak din istikbalde mutlak galebe edecektir. Tå ki, nev'-i beşerde dahi sâir neviler gibi hayır ve fazilet galib-i mutlak olacak.Tå beşer de sâir kâinattaki kardeşlerine müsâvi olabilsin ve sırr-ı hikmet-i ezeliye nev'-i beşerde dahi takarrur etti denilebilsin.
Reklam
Evet her şeyi hikmet ve intizam ile işleyen bir Sâni'-i Hakîm'e itikad etmezse ve alelamyâ kör tesadüflere havale ederse ve o beliyyata karşı elindeki kudretin adem-i kifayetini düşünse, ister istemez tevahhuş, dehşet, telaş, havftan mürekkeb bir halet-i cehennem-nümun ve ciğerşikâfe düşecektir.
Sayfa 255
Kavga ve müzahametin meydanı olan dağdağa-i hayata hücum gösteren âlemin, binlerce musibet ve müzahamelere karşı yegâne nokta-i istinad yine marifet-i Sâni'dir.
Sayfa 255
Kalb bedenin aktarına, neşr-i hayat ettiği gibi, kalbdeki ukde-i hayatiye olan marifet-i Sâni'dir ki, istidadat-ı gayr-ı mahdude-i insaniye ile mütenasib olan âmâl ve müyul-ü müteşaibeye neşr-i hayat eder. Lezzeti içine atar ve kıymet verir ve bast ve temdid eder. İşte nokta-i istimdad.
Sayfa 255
Akıl ta'til-i eşgal etse de, nazarını ihmal etse, vicdan Sâni'i unutamaz. Kendi nefsini inkâr etse de; onu görür, onu düşünür, ona müteveccihtir. Hads ki, şimşek gibi sür'at-i intikaldir, daima onu tahrik eder. Hadsin muzaafı olan ilham, onu daima tenvir eder. Meyelanın muzaafı olan arzu ve onun muzaafı olan iştiyak ve onun muzaafı olan aşk-ı İlahî, onu daima marifet-i Zülcelal'e sevkeder. Şu fıtrattaki incizab ve cezbe, bir hakikat-i cazibedarın cezbiyledir.
Sayfa 255
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.