Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

ayça

ayça
@saykyodes
she never looked nice, she looked like art and art wasnt supposed to look nice, it was supposed to make you feel something...
Umacak hiçbir şey kalmamışken bile umudunu yitirmeyenleri; çılgın âşıkları; baskı ve gerilim altında, her türlü dehşet ve facia arasında mücadelesini sürdürenleri; gayretlerinin gücüyle hayatın kabuğunu çatlatan devleri yüceltmek istiyordu.
Reklam
"Ölüler mezarlarında kalmalı. Neden bana ve içimdeki güzelliğe onlar hükmetsin? Güzellik canlıdır ve ölümsüzdür. Diller gelir geçer. Onlar ölülerin tozudur."
Aşkın akılla alakası yoktu. İnsanın âşık olduğu kadının mantıklı düşünüp düşünmemesi önemli değildi. Aşk, aklın üzerindeydi.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Tanrının çılgın aşığı bir buseye feda eder hayatını...
Reklam
Hayat...hayat... Bu ne demekti? Bu o kadar fena bir şey miydi?
...Fakat unutmayınız ki bir kadın kendisine bütün gençliğinin samimiyetiyle kalbini vermek isteyen, ruhunun bütün sevda ateşiyle ayaklarına atılarak nihayet aşkının feryadını saklamamaya müsaade dileyen bir zavallıya karşı hiçbir zaman tamamıyla kayıtsız kalamaz.
Bir hırsızın kafasının iki ismi var: Düşünür, akıl yürütür, suça teşvik ederse zeka küpü; cellat keserse kütük.
Siyah araba beni o iğrenç Bicêtre'e getirdi. Uzaktan bakıldığında, ufukta bir tepenin yamacında beliren bu binanın bir heybeti, eskiden kalma bir kral şatosuna benzeyen bir ihtişamı vardır. Ama yaklaştıkça saray viraneye dönüşür, beşik çatıların çürümüş yan duvarları göze hiç hoş görünmez. Bu kraliyet cephelerini nasıl bir utancın ve yoksunluğun kirlettiğini bilemiyorum; duvarların âdeta cüzzamlı olduğu söylenebilir. Camsız pencerelerde bir kürek mahkûmunun ya da bir delinin solgun yüzünü yasladığı iç içe geçmiş kalın demir çubuklar görülür. Bu hayatın yakından görünüşüdür.
Bildiğimi zannettiğim şeylerin çoğunu unuttum ve unuttuğum şeylerin çoğunu yeniden öğrendim. Uzakta olan birçok şeyi görebiliyorum ama yakında olan birçok şeyi göremiyorum.
Reklam
“Müzeyyen,” dedim fısıldayarak, “Müzeyyen, ben ölüyorum.”
Ne olmuştu da, “Seninle dünyanın her yerine gelirim,” diyen Müzeyyen, durduğu yerden çekip gitmelere başlamıştı. Nerelere gidiyordu? Gelirken getirdiği bakışlar ne dalgaydı? Hangisi Müzeyyen’di? Ya da Müzeyyen kimdi? İlk tanıdığım kimdi, şimdiki kim?
Şu, bir fotoğrafta gördüğü kadını sevip, resmin orijinali ile karşılaşınca, “Hanımefendi, ben size değil, resminize âşığım,” diyen müşfik şahıs belirdi ve aynı cümleyi yüzümün ortasına söyleyip gitti.
Her şey benden önce olmuşsa, bana olacak bir yer, durum kalmıyor muydu?
Ağladıkça Sadri’ye kıl kapar gıcık olurdum. Üçüncü şahıs olarak kalışına, hep gidici kadınları sevişine, bu gidiciliklerin bir mecburiyet gibi duruşuna, Sadri’nin bu mecburiyetlere, giden kişinin özgürlüğü olarak bakıp, ona ihanet etmemek için kendine ihanet edişine...
41 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.