Gözlerinde parlıyor göksel bir ışık
Bir yıldız yağmuru ışıldıyor boşlukta
Görür gibiyim.
Yemin ederim yoktur göklerde
Daha büyüleyici, daha güzel gözler…
Acı,insanın birlikte ölmesi gereken şeydi.Kollarda, başta en ufak güç bırakmayan, yastıkta kafayı bir yandan öbür yana çevirme cesaretini bile yok eden şeydi.
1.Cân hatt-ı leb-i yârdan oldu mütelezziz
Pervâne şeb-i târdan oldu mütelezziz.
(Bu can, dudağının çizgilerinden lezzet bulur oldu
Pervâne, karanlık geceden lezzet bulur oldu)
2.Zehrâbe-i firkatle gönül zar idi ammâ
Şekker gibi âzârdan oldu mütelezziz
(Ayrılığının acısına kenetlenmişti âmma
Şeker gibi azarından lezzet bulur oldu)
3.Düşnâma yakın bir nigeh etti dile çeşmi
Divane bu güftârdan oldu mütelezziz
(Gözlerin sövmeye benzer bir bakış attı âmma
Divane bu sözlerden lezzet alır oldu)
4.Gamzen bizi de hasta-i hicran edecektir
Kim sohbet-i bîmardan oldu mütelezziz?
(Gamzen beni de ayrılık hastası edecektir âmma
Kim bu hastanın sohbetinden lezzet bulur oldu?)
bana bakın o küçük beyinlerinize birkaç şey girsin diye uğraşıyorum burada. beni daha fazla yormayın. anlaşıldı mı? hiçbirinizin ileride ressam messam olacağı yok. biliyoruz bunu. sizler, şeker pancarı ekeceksiniz ki ne olacak, zenginler rahat yaşayacak. öyle değil mi? maalesef öyle. gerçek bu, yapacak bir şey yok. ama bu deveyi büyütmek zorundayız burada.
Men sene gülüm demem gül gohlahı atılı
Men sene şeker demem acı çaya gatılı
Men sene altın demem bazarlarda satılı
Men sene Erbil diyerem Kerkük diyerem
Men sene Talafar diyerem men sene Gazze diyerem gölgesinde yatılı.. :))
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım...
Demir kömür ve şeker ve kırmızı bakır
ve mensucat
ve sevda
ve zulüm
ve hayat
ve ezcümle sanayi kollarının ve gökyüzü
ve sahra
ve mavi okyanus ve kederli nehir yollarının sürülmüş toprağın ve şehirlerin
bahtı
bir şafak vakti değişmiş olur, bir şafak vakti, karanlığın kenarından
onlar ağır ellerini toprağa basıp doğruldukları zaman.
En âlim aynalara
en renkli şekilleri aksettiren onlardır.
Asırda onlar yendi, onlar yenildi.