Üçüncü Selim döneminde girişilen yenilikler, gene medreseden kaynaklanan kışkırtmalarla, toplum yüzeyine yayılarak, padişahın öldürülmesiyle sonuçlanıyor, İkinci Mahmud, bu gerilemeyi önlemek için onun dayanağı olan beşyüz yıllık Yeniçeri Ocağı'nı ortadan kaldırma gereğinde kalıyor. Daha Kanuni Süleyman döneminde, şeriat kurallarına dayanılarak vakıf kurumlarının yozlaştığını, dönemin ünlü ozanı Fuzuli'nin "selam verdim rüşvet değildir deyu almadılar" sözleriyle başlayan yakınmasından (şikayet-name) öğreniyoruz.
Şuna inanıyorum ki bu ülkede rüşveti, irtikabı, ihaleye fesat karıştırmayı bir anda durdurmak, böylece tüm yolsuzlukları bir anda önlemek mümkün olsa ülkede ekonomi ve yatırımlar durur, devlet işleri kilitlenirdi. Çünkü tüm faaliyetlerdeki canlılığın tetikleyici gücü bana kalırsa haksız menfaat temin etme beklentisi ve duygusudur. Eğer suyun başında duran memurlara, yapılan işlerde maaşları dışında menfaat temin edemeyecekleri havası yaratılırsa onlar tüm işleri yavaşlatır, iş yapılmaz, sistem çalışmaz ve Türk ekonomisi durur. Devlet yatırımları yapılamaz, yollar, barajlar, köprüler ihale edilemez, plan programlar yapılamaz hale gelir.
Gelelim Fuzûlînin Şikâyetnâmesi’nin hikâyesine... Fuzûlî, o tarihte Bağdat civarında yaşayan fakir bir şairdir. Kanuni'ye yazdığı bir mektupta geçim darlığı çektiğini bildir miş ve kendisine devlet hazinesinden makul bir maaş bağlanmasını istemiştir. Bunu dikkate alan padişah, Fuzûlîye, Bağdat'taki vakif gelirinin, masraflar çıktıktan sonra,