Ölüm korkusu ve Allah aşkı
Zengindi, çok kazanıyordu. İşleri yolundaydı yani. Bir gün bir arkadaşı ofisine geldi.
- Bana 1.000 dolar borç verir misin? dedi ezilip büzülerek.
- İnan ki yok dostum! dedi adam, içi buruktu.
- Allah aşkına ya İnan çok zordayım. Hiç mi yok? dedi mağdur kişi.
Yemin etti ensesi kalın olan:
- Vallahi billahi yok! Olsa neden vermeyeyim? Allah şahit!
Sonra aynı mağdur kişi, aynı anda, aynı yerde cebinden bir silah çıkardı ve adamın başına dayadı.
. Bana derhal 1.000 dolar ver! Dedi. Adamın rengi bembeyaz oldu. Tamam tamam... Lütfen sakin ol! diyerek kasayı açtı. Kafası karıştı. Bin dolar yerine bir deste doları silahlı adama uzattı. Adam içinden sadece bin dolar aldı ve gerisini masanın üzerine bıraktı. Adam parayla hiç ilgilenmedi, Allah’la da. Onun tek derdi kendisiydi; çünkü kendine aşıktı ve ölürse aşkı bitecekti.
Denilebilir ki “Ensesi kalının aşkı samimi değilmiş Allah'a...Eğer öyle olsaydı olumu pahasına da olsa yalan söylemezdi!” Varsayalım ki mağdur kişi ‘Allah aşkına!' istediğinde mağrur kişi parayı vermiş olsun, yine değişen bir şey olmazdı. Bu sefer bu aynı adam, “Aşkı cehenneme gitmesin!” diye vermiş olacaktı o parayı…
“İŞİN İÇİNDE BİR CEHENNEM OLMASAYDI YA DA SADECE CENNET OLSAYDI ACABA İNSANLAR ‘ALLAH AŞK’INDAN NE KADAR BAHSEDERDİ?”