Rubailer
BİRİNCİ BÖLÜM 1 Bir gerçek âlemdi gördüğün ey Celâleddin, heyûlâ filân değil, uçsuz bucaksız ve yaratılmadı, ressamı illetî-ûlâ filân değil. Ve senin kızgın etinden kalan rubailerin en muhteşemi :
Dine karşı saygılıyım, bunu biliyorsun, onun tükenmişler için bir destek, özlem ateşiyle yanıp tutuşanlar için de bir serinlik olduğunu hissediyorum. Ancak bu herkes için böyle olabilir mi, böyle olmak zorunda mı? Şu koca dünyaya baktığında bunun geçerli olmadığı, hiçbir zaman geçerli olamayacağı binlerce insan görürsün, dini bilen ya da bilmeyenler, peki neden benim için zorunlu olsun ki ? Tanrı'nın oğlu bile, babasının kendisine verdiği insanların onun yanında olacaklarını söylememiş miydi? Ya ben ona verilmediysem? Ya kalbimin bana söylediği gibi Tanrı beni kendisi için saklıyorsa? İsa, lütfen dediğimi yanlış anlama, bu masum sözlerimin alaycı olduğunu sanma, sana tüm ruhumla konuşuyorum, yoksa suskun kalmayı yeğlerdim: başkalarının en az benim kadar bildiği konulardan söz etmeyi pek sevmem. İnsanın kaderi şansızlığına katlanmak ve ona sunulan kadehi içip bitirmekten başka ne olabilir ki? Göklerdeki Tanrı'nın kadehi insanın dudağında acı bir tat bırakıyorsa, ben neden böbürleneyim ve bana tatlı geliyormuş gibi davranayım ki? Ayrıca tüm varlığım var olma ve olmama arasında gidip gelirken, geçmiş şimşek misali geleceğin karanlık uçurumunda parlarken, etrafımdaki her şey batarken ve benimle birlikte dünya da yok olurken, ben neden utanacakmışım? "Tanrım! Tanrım, beni neden terkettin?" diye seslenen ses, kendi içine sıkışmış, kendine sahip olamayan ve durdurulamaz bir şekilde yitip giden varlığın son kalan gücüyle beyhude çabaların derinlerinden gelen sesi değil mi? Gökyüzünü örtü gibi seren Tanrı bile ondan kaçamadıysa, o andan korktuğumu dile getirmekten neden utanayım ?
Sayfa 110 - olimpos yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Yağmurlu bir Kasım günü, Cebimde ıslanmış bir mektup, Zar zor toparlamışım kendimi, Sol yanım alev, alev, Seni bekliyorum okul bahçesinde, İçimde deli bir cesaretle, Hayatım boyunca unutamayacağım O ses yankılanıyor uzaklardan ve gittikçe yaklaşıyor, Merdivenlerde bir koşuşturmaca, Acı siren sesleriyle bir ambulans geliyor okulun
Gözlerini gözüme kaldırdı. İkimiz de mavi mavi baktık. – Ben, dedi, boyacı olacağım. – Ne boyacısı? – Kundura boyacısı. – Neden kundura boyacısı? – Ya ne olayım? – Doktor ol, dedim. – Olmam, dedi.
Acımasız, haksız olanlara da iyi davranır, boyun eğersek, kötülere fırsat vermiş oluruz. Bu kez kötüler hiçbir şeyden korkmadıkları için iyi olmaya çalışmazlar, gitgide daha kötü olurlar. Bize yok yere vuranlar biz de var gücümüzle vurmalıyız. İnanıyorum ben buna. Hem öyle yaman vurmalıyız ki o insana ders olsun da o işi bir daha yapmasın. (...) Yaranmak için elimden geleni yaptığım halde beni ille de sevmeyen kimseleri ben de sevmemeliyim. Beni haksız yere cezalandıranlara karşı gelmeliyim. Doğal bir şey bu; beni sevenleri sevmek kadar ya da hak ettiğim cezaya boyun eğmek kadar doğal.
Ben kalbinden uzakken, firsat kaçırmayarak Yaptığın şu sefahat, şu çapkınlıklar var ya: Hepsi de güzelliğin, gençliğin için bir hak, Çünkü nereye gitsen, arzu koşar oraya. Herkes seni kazanmak ister cömertsin diye; Sen afet bir güzelsin: sevaptır güzel sevmek. Kadın karar vermişse ağına düşürmeye, Anasından doğmuş mu ondan kaçacak erkeka Ah, yine de kalbinden kovmazsın belki beni; Güzelliğini, hoppa gençliğini kınarsın. Onlar sefahatte de birakmazlar peşini: Zorlanırsın ve çifte ihanete kalkarsın Güzelliğinle çekip aldığın kadına da, O güzellikle beni aldatarak sana da.
Reklam
1.000 öğeden 861 ile 870 arasındakiler gösteriliyor.