Onun duygularını daha az önemsediğinizi fark ettirdiğinizde onu kaybettiniz. Savaşmanız gerektiğinde savaşmayarak, gitmez sanarak onu kaybettiniz. Kadın, kendisini umursamayan biri için savaştığını fark edince onu kaybettiniz. Aslında kalmak istiyordu ama siz onu yanınızdan uzaklaştırdınız. Onu iğrenç davranışlarınızla uzaklaştırdınız; takdir etmediğiniz, hafife aldığınız, sizinleyken bile kendini yalnız hissettiği için kaybettiniz. Başka hiçbir kadın sizin için onun kadar iyi olmayacak ve sizi o kadar fazla sevmeyecek. Bundan sonra çevrenizdeki kadınlar size onun kadar saygı duymayacaklar, onun gibi hayranlıkla bakmayacaklar. Onun yaptığı kadar büyük fedakârlıklar hayatınızda olmayacak.
Ama ne var, biliyor musunuz? Onun için iyi bir şey yaptınız. Onu ittiniz ve onu hak ettiği gibi takdir edecek, sevecek, ona değer verecek biriyle olması için bir şans verdiniz ellerinizle. Onu üzerek doğru bir şey yaptığınız kimin aklına gelirdi ki?
İnsanın içindeki en hastalıklı düşüncelerden biri ırkçılıktır bence. Yani aslında bu bir düşünce midir yoksa dışa vurmuş bir hastalık hâli mi? Ama herkesin içinde var olduğuna da inanmıyorum bu hastalıklı duygunun. Belki de bir duygu bile değildir. Gerçek manada bir ruhi problem, bir hastalıktır belki de. Yoksa insan kendi doğduğu yerde doğmadı, kendine benzemiyor, rengi başka, dili başka, derdi başka diye bir insanı neden yok saysın ya da yok etsin ki! Zira üstün olan ya da üstün olmak diye bir şey yok. Peki ama bu hastalık neden ve nasıl bu denli hızlı ve bulaşıcı bir salgın gibi yayılıp da duruyor.
İnsan vatanını, milletini ve milliyetini elbette sevecek ve sevmeli. Hatta sevmeyenin imanından bile şüphe edilmeli. Lakin bu sevgi diğer milletleri ya da milliyetleri tahkir etmeye, aşağı görmeye ne hak ne de böyle bir vazife verir.