Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ebu Cafer tedirgin bir ifadeyle, “Bu anlamsız şeylerin ne gereği var şimdi?” diye sordu. “Göreceksiniz, sabredin. Sadece gözlerinizi iyi açın. Çünkü az sonra görecekleriniz insanlık tarihinde ilk kez vuku bulacak.” Bu sözlerin ardından vakarla gençlere dönüp, fok bir sesle, “Yusuf,” dedi. “Züleyha seni cennette bekliyor. Şu kuleyi görüyor musun? Koşarak çık yukarı ve at kendini aşağı. Düştüğünde kendini onun kollarında bulacaksın.” Yusuf’un yüzü mutlulukla parıldadı. Hapı yuttuğu anda uzun zamandır hissetmediği huzura kavuştuğunu fark etmişti, farika, mutluluk dolu bir huzur. Her şey iki arkadaşıyla cennete gittiği günkü gibiydi. Hasan’ın emrini idrak eder etmez topukları üzerinde dönerek arkadaşlarının yanından geçip kuleye doğru koşmaya başladı. Kaleye çöken ölüm sessizliğini bozan Hasan bu kez Süleyman’a döndü. “Hançer’in yanında mı, Süleyman?” “Burada, Seyduna.” Üç elçi içgüdüsel olarak kılıçlarına davranmışlardı. Ama Hasan onlara bakıp gülümseyerek başını iki yana salladı. “Bileziği al! Hançeri tüm gücünle kalbine sapladığın anda bu bileziği sahibine verme imkanına da kavuşmuş olacaksın.” Süleyman büyük bir mutlulukla bileziği alıp göğsüne bastırdı. Sonra da diğer eliyle hançeri olanca gücüyle kalbine sapladı. Hâlâ mutluluk ifadesi yayılan dudaklarından bir iç çekiş işitildi. Hemen ardından da yere yığıldı.
16. BölümKitabı okudu
Akşam Hasan, İbni Tahir’i yanına çağırdı. “İmanın sağlam mı artık?” “Evet, Seyduna.” “İstediğim vakit cennet kapılarını açabileceğime inanıyor musun?” “Evet, Seyduna.” Odada yalnızdılar. Hasan, İbni Tahir’i tepeden tırnağa süzdü. Onu bahçelere gönderdiğinden bu yana ne tür değişiklikler olmuştu? Biraz zayıflamış, yanakları solmuş, avurtları çökmüş. Gözleri kederle parıldıyor. Mekanizması korkutucu bir güvenilirlikle işliyordu. “Ebedi mutluluğu hak etmek ister misin?” İbni Tahir titredi. Hasan’a yalvaran bakışlarla bakıyordu. “Ah… Seyduna!” Hasan başını eğdi. Bir anlığına içinde derin bir sızı hissetti. Öteden beri fedaileri işte bu sebeple yakından tanımak istememişti. “Cennet kapılarını sana boş yöre açmadım. Güçlü bir imana sahip olmanı arzu ettim. Vazifelerini başarıyla yerine getirdiğinde seni bekleyen mükafatları gör istedim. El-Gazali’nin kim olduğunu bilir misin?” “Sufi’yi kastediyorsun değil mi, Seyduna?” “Evet. Tehafütü‘l-Felasife adlı eserinde öğretimize en sert biçimde saldıran adam. Bir yıl kadar önce Baş vezir onu Bağdat’taki bir medresenin müderrisliğine atadı. Vazifen gidip onun talebesi olmak. Bak bu da eserlerinden biri. Ey, Oğul! Çok kalın değil. Sen zeki bir gençsin. Bir gecede okuyup özümsersin bunu. Yarın seni bekleyeceğim. Artık doğrudan benim emrimdesin. Bu konuda kimseye tek bir söz bile etmeyeceksin. Anlıyor musun?” “Anlıyorum, Seyduna.”
14. BölümKitabı okudu
Reklam
Kızlar dehşet içinde Meryem’e döndüler. “Apama haklı,” dedi o da. “Seyduna bu bahçeleri cenneti emsal alarak düzenlettirdi. Şu andan itibaren hepinizin de gerçekten cennetteymişsiniz gibi davranmanız gerekiyor. Sizler artık sıradan kızlar değil birer hurisiniz. Bunu bilerek tavırlarınızı düzenleyin. Aslında çok zorlanacağınızı sanmıyorum. Ama ağzından en ufak bir şey kaçıran derhal öldürülecek, bunu da asla aklınızdan çıkarmayın.”
9. BölümKitabı okudu
“Anlat, biraz daha anlat!” “Belki de onu hiç göremeyeceksin. Buradaki birkaç arkadaşımla neredeyse birinci senemizi doldurduk bile. Ama henüz onu görmedik.” “‘Efendimizden, bahset biraz daha.” “Sabırlı ol. Her şeyi açıklayacağım. Yaşayanlar arasında Allah’tan sonra kimin geldiğini biliyor musun?” “Halife.” “Yanlış. Sultan da değil. Allah’tan sonra Seyduna gelir.” Büyük bir şaşkınlık içindeki Halime’nin gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Sanki Binbir Gece Masalları’ndan bir hikâye dinliyordu.
Allah'ın cennetin anahtarını Seyduna'ya verdiğine ilişkin sözlerini idrak etmekte zorlandım." "Bunda zorlanacak ne var ki?" diye söz aldı Yusuf. "Seyduna bize öyle öğretiyor. Bize düşen de buna inanmak." "Elbette ama bu söylenenleri olduğu gibi kabul etmeli miyiz yoksa ardında başka anlamlar mı aramalıyız onu anlayamadım," diye fikrini söyledi İbni Tahir. "Başka anlamlar mı?" Yusuf sinirleniyordu. "Bize söylenen neyse onu kabul etmeliyiz. Hepsi bu." "Ama bu yeni bir mucize anlanuna gelir," diye ısrar etti İbni Tahir. "Niye olmasın ki?" dedi Yusuf. "Niye mi olmasın?" diye karşılık verdi İbni Tahir. "Çünkü pey­gamber mucizelerin eski çağlarda kaldığını ifade etmişti. Kendi zamanında da kendisinden sonra da herhangi bir mucizenin ger­çekleşmesine izin vermemişti."
Sayfa 75 - Koridor yayıncılık
510 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
“Kainat senin içinde. Sen de kainatın içindesin.”
Öncelikle Alamut Kalesi’nin etkisinden uzun süre çıkamadığım nadir kitaplardan biri olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Vladimir Bartol, 1927 yılında Paris'te eğitim görürken Sloven arkadaşı onun yazar olma isteğini görür ve ona Marco Polo Seyahatnamesi eserinde yer alan “Dağların Yaşlı Şeyhi” bölümünü okumasını önerir. Hikayeden etkilenen
Fedailerin Kalesi Alamut
Fedailerin Kalesi AlamutVladimir Bartol · Koridor Yayıncılık · 201241,6bin okunma
Reklam
bırak öpüşlerim ağzını kapatsın sabaha söyleyecek söz bırakmayalım...
“Allah adına, resulü Muhammed adına, Ali ve tüm adına, efendimizin ve vekillerinin tüm emirlerini bir an Kile düt etmeden yerine getireceğime yemin ederim, İsmaili hareketinin beyaz sancağını hayatımın sonuna dek savunacağıma ederim. Verdiğim bu söz ile fedailiğe kabul ediliyorum Seyduna'dan başka hiç kimse bu rütbemizi elimizden alamaz.Eşhedü en hâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammedün abdühü ve resulühü. Yetiş ey Mehdi!”
Sayfa 194Kitabı okudu
Hasan orada iki arkadaş edinmişti kendisine:
Bunlardan birisi ileride baş vezir Nizam ül-Mülk olarak, diğeri de astronom ve matematikçi Ömer Havyam olarak tanınacaklardı. Üç arkadaş kısa bir süre sonra Sünni İnancının yanlışlığına inanmışlardı, özel­ likle fanatik inançlılardan nefret ediyorlardı. Böylece hayatlarını İsmailî davasına adamaya karar verdiler. Hayata atılmadan önce aralarında konuşarak şu karara vardılar: İçlerinden başarılı olacak ilk kişi diğerlerine elinden gelen yardımı gösterecekti. Böylece birleştirdikleri kuvvetleri iyiye hedeflerine daha kısa zamanda ulaşa­ caklardı. Fakat baş vezir alınmış bu karara ihanet etti! Daha da kö­ tüsü: Seyduna'yı sultanın sarayına davet etti ve ona şeytanî bir tu zak hazırladı. Fakat Allah seçtiği kulunu gözetiyordu: Gecenin ör­tüsünü üzerine yaydı, onu Mısır'a göndererek halifenin sarayına ulaşmasını sağladı. Fakat orada da kıskanç insanlar ona karşı çalış­ maya başladılar. Planiannı değiştirmek ve dolambaçlı yollardan memleketine geri dönmek zorunda kaldı. Sonra Allah ona sapık inançla savaşması ve halifelik makamında haksız yere oturan kişi­lerle mücadele etmesi için Alamut kalesini verdi.
Sayfa 112Kitabı okudu
Cennetin anahtarı...
“Bütün bu sırları ve anahtar meselesini çözebilecek iyi bir açıklamam var benim” dedi. “Bu anahtarların cennet kapılarını açtığı söylendi bize. Ve bu anahtarlar, bu dünyada bizlerin arasında yaşayan Seyduna'nın ellerinde bulunuyor. O halde bu anahtar, cennetin dünyaya bakan tarafındaki kapılarını açmaktadır. Cennet hangi malzemeden yapılmış olursa olsun, anahtarlar dünya tarafindaki kapıları açtığına göre, yine bu dünyaya ait malzeme ile yapılmış olmalıdırlar.”
Sayfa 79 - CaferKitabı okudu
Reklam
bırak öpüşlerim ağzını kapatsın sabaha söyleyecek söz bırakmayalım...
Sayfa 64
“El-Araf’ın ne olduğunu biliyor musun?” “Biliyorum, Seyduna. Cennetle cehennemi ayıran duvarın adı.” “Doğru. Denilir ki bu duvar ana babalarının rızalarını almaksızın büyük amaçlar uğruna elde kılıç şehit olanların ikâmetine ayrılmıştır. Onların kaderi her iki tarafı da uzaktan seyretmektir. Bilmeleri için! Evet, el-Araf kendi bildikleri doğrultuda yürüyen gözleri açılmış kişiler için bir semboldür. (…) Ama Araf ne zevkin ne de hayal kırıklıklarının yaşandığı yerdir. El- Araf’ta iyiyle kötü dengededir. Uzun ve engebesiz bir yol. Ancak sınırlı sayıda insan bu yolda yürüyebilir. Bazıları buna kalkışmaktan bile korkar. Çünkü Araf yalnızlığın yeridir. Seni diğerlerinden ayırır. O mertebeye erişebilmek için çelik gibi bir kalp gerekir. Anlatabiliyor muyum?”
Sayfa 445 - Koridor Yayınları 2023Kitabı okudu
Sorgusuz sualsiz itâât!
"Abdülmelik'in derslerinde görüp işittiklerim benim için gayet açıktı," dedi İbni Tahir. "Ama Dai İbrahim'in, Allah'ın cennetin anahtarını Seyduna'ya verdiğine ilişkin sözlerini idrak etmekte zorlandım." "Bunda zorlanacak ne var ki?" diye söz aldı Yusuf. "Seyduna bize öyle öğretiyor. Bize düşen de buna inanmak." "Elbette ama bu söylenenleri olduğu gibi kabul etmeli miyiz yoksa ardında başka anlamlar mı aramalıyız onu anlayamadım," diye fikrini söyledi İbni Tahir. "Başka anlamlar mı?" Yusuf sinirleniyordu. "Bize söylenen neyse onu kabul etmeliyiz. Hepsi bu.
Sayfa 75 - Koridor YayıncılıkKitabı okudu
"Bir şey sormak istiyorum," diye atıldı İbni Tahir. "Biraz önce aşağıda kamçılanan direğe bağlı bir adam gördüm. Onun böylesi bir cezayı hak etmek için nasıl bir suç işlediğini öğrenmek istiyorum." "Vahim bir suç işledi, dostum. Türkistan'a giden bir kervana eşlik etme vazifesi verilmişti ona. Kervandaki arabacılar İsmaili değillermiş ve yol boyunca şarap içmişler. Sonra buna da önermişler. O da Seyduna kesinlikle yasaklamış olmasına karşın ikramı kabul etmiş." "Seyduna mı yasaklamış?" diye sordu İbni Tahir şaşkınlıkla. "Bu bütün müminleri kapsayan ve bizatihi peygamberin yasakladığı bir şey zaten!" "Henüz bunları anlayamazsın. Seyduna istediğini yasaklar, istediğini serbest bırakır. Biz İsmaililer de yalnızca ona itaat ederiz."
Sayfa 51 - Koridor YayıncılıkKitabı okudu
553 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.