Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
sana geldim, son'a.. sende yeryüzüdür gölde vuran ey suların sonsuzluğu bakışlarım demir atsın gözlerinin limanına fırtınalar yorgunu yüreğim sana bütün sabahlarım sesinde ağarsın keder tırmanmasın yüzüme bir daha sarmaşık gibi öpüşlerin damlasın çöl dudaklarıma biliyorum yüreğin durgun sudur dindiğim, korku kıyılarımı sildiğim sana geldim sustum ve yumdum iki damla ateş düşürdüğün gözlerimi al uslandır korsan bedenimi gece kanat çırpsın parmaklarımda birbirimizden kaçıracak yerimiz kalmasın birleşsin yağmur soylu ellerimiz bırak, öpüşlerim ağzını kapatsın uzun uzadıya susarak kalalım birbirimizde sabaha söyleyecek söz bırakmayalım köpekler gibi havlayan acılarımız sussun sevda çözmesin kendini bizden sularca gülüşelim yüreğin alıkoysun gitmelerimi sana geldim 'sona'.. Seyduna Türküleri - Sen Hiç mi Bahar Görmedin
510 syf.
10/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Bir grup insana cenneti vadederek neler yaptırabilirsiniz?
Alamut ilk sayfasından son sayfasına kadar temposu hiç düşmeyen harika bir kurguyla taçlandırılmış eşşiz bir eser. Kitaptaki olaylar kendini İsmaili inancının temsilcisi ve yeryüzündeki peygamber olarak tanıtan Hasan Sabbah , onun ezeli düşmanı Nizamülmülk ve Sabbah’ın yarattığı büyülü cennet uğruna ölmekten hiç çekinmeyen fedaileri etrafında dönmekte. Alamut kalesine 1092 yılında iki yeni yüz gelecektir.Bunlar İbni Tahir ve köle pazarından satın alınmış olan Halime. Alamut kalesinin gizemli ve bir o kadar da ürkütücü tarafı onları da kaledeki herkes gibi etkileyecektir. Alamut kalesinde bulunan herkes ‘ Seyduna ‘adıyla anılan Hasan Sabbah ve İsmaili davası için hizmet etmektedir. İnsanın zaaflarını çok iyi bilen Hasan Sabbah öyle bir sahte cennet kurgusuyla fedailerinin karşısına çıkar ki kalede herkes cennetin anahtarının Hasan Sabbahın elinde olduğuna en ufak bir kuşku duymadan inanır.Fakat fedailerin hiçbiri Hasan Sabbahın elinde bulunan cennetin anahtarının aslında haşhaş olduğundan haberdar değildir. Hasan Sabbah aslında bu eserde müthiş zekası ile dinin insan kitleleri üzerinde ne kadar etkili olabileceğini, bir insanın körü körüne inandığı bir ideoloji için nelerden vazgeçebileceğini gözler önüne seriyor. İçinde dini, siyasi ve tarihi bir çok bilgi barından bu harika eseri tüm okurlara gönül rahatlığıyla tavsiye ediyorum.Verdiğiniz her kuruşu sonuna kadar hakeden, bittiğinde tadı damağınızda kalacak bu eseri vakit kaybetmeden hemen okumalısınız.
Fedailerin Kalesi Alamut
Fedailerin Kalesi AlamutVladimir Bartol · Koridor Yayıncılık · 201241,4bin okunma
Reklam
Seyduna'nın yasakları sizi korkutmasın. Sadece bilin diye anlattım. Zira içinizde Seyduna'nın emirlerine uymayıp, sonsuz cennete girme şansını sırf gelip geçici zevkler uğruna feda edecek kimse yok, bunu biliyorum. Her emri başka bir yola sapmaksızın ye rine getirecek olan sizleri sonsuz mutluluğun beklediğini aklınızdarı çıkarmayın. Bu öyle bir mutluluktur ki, mübarek davamız uğruna şehit düşenler kristal berraklığında akan derelerle süslü bahçelere girecekler. Sırça köşklerinizde, yumuşacık yastıklanınızda dinlenecek, yemyeşil bahçelerde dolaşacaksınız. Nadide çiçeklerle dolu bu bahçeler misler gibi kokuyor olacak. Badem gözlü, narin kızlar size en güzel nimetleri sunacak, hepsi sizin emrinize amade olacaklar! Tüm arzularınızı yerine getirecek bu kızlar Allah tarafından ebediyen genç ve bakire kalacak biçimde yaratılmışlardır. Eğitiminiz tamamlandığı anda bu zevkleri tatmaya hazır hale gelmiş olacaksınız. Allah sizlere açılacak bu bahçelerin anahtarını Seyduna'ya verdi. O da bu kapıları ancak emirlerine harfiyen uyanlara açacak. Böylesi mükafatlar ortadayken kim bu yoldan sapar ki?"
Sürgün
nicedir seyduna'nın dağlarında kuşlar yerine kurşunlar kanat çırpardı. kurşun, kendi çığlığına uyanır, kendinden utanırdı bu coğrafyada, ki hiç sevmedi sesini, ismini... ölüm arayan, ışığında oturur ağlardı. ne zaman çığlık kopsa, bilirdi, ardı derin susku kuyusu olurdu, bir yaprakta olsun solumazdı hayat. şehirleri birbirine
Hakan Yeşilyurt ~ Acıya Gülmek (Seyduna Türküleri)
youtu.be/NA9unyCjyGw ...meğer ne yalnızız insan olmuşsak, ...yaprak gibi dalda sessiz solmuşsak, ...yeri gelmiş acıya da gülmüşsek, ...sana olan sevdamdır bilesin...
Metin Altıok
Metin Altıok
'un dediği gibi: Sen orda şimdi bir hüznü köpürt, Ben bir çocuğa su vereyim burada, Ben ki kiracıyım bir acıya.
İlkay Akkaya-Hadi Git
tamamlanmış yalnızlık olur ömrüm gidersen temelli susarım gülüm içim acır, ürperirim ormanlarca en ağır yara olursun yüreğimde yıldızların en uzağı gibi susarım yangınlar başlar sustuğum yerimden içim acır, ürperirim ormanlarca en ağır yara olursun yüreğimde en sağır yara kalırsın Seyduna'da
Tunay Bozyiğit
Tunay Bozyiğit
youtu.be/mJukgV41DJQ?si=...
Reklam
Bir rüyayı gerçek kılabildiğine ve bir masal varlığına hayat verebildiğine göre, Seyduna'nın hapları gerçekten de olağanüstü bir sihir gücüne sahip olmalıydılar.
Sayfa 321Kitabı okudu
Hasan’la birlikte büyük dailer kulenin tepesine yönelirken hekim de hünerli elleriyle Cafer’i sultanın habercisi Halef e dönüştürme çabasına girişti. Birkaç saat sonra dönüştürülmüş, tepen tırnağa habercinin kıyafetine bürünmüş Cafer, Yüce Efendi’nin huzuruna çıktı. Hasan irkildi. Benzerlik müthişti. Aynı sakal, aynı bıyık, yanakta aynı eski yara, aynı kemerli burun. Hatta kulağının yanındaki doğum lekesi bile aynıydı. Yalnızca yanağındaki taze yara bir farklılık arz ediyordu. “Kimsin sen?” “Adım Halef. Ömer’in oğluyum. Ailem Gazneli…” “Güzel. Her şeyi böyle ezberledin mi?” “Ezberledim, Seyduna.” “O zaman iyi dinle beni. Atına atlayıp sultanın elçisinin Alamut’a gelirken kullandığı güzergahı takip ederek Bağdat’a gideceksin. Sultana Alamut’un efendisinin mesajını götürüyorsun unutma. Yoldaki hanları da biliyorsun zaten. Gözünü kulağını aç. Sultanın üzerimize ordu gönderip göndermediğini öğren. Ne pahasına olursa olsun onu görmeye çalış. Ancak sultana iletebileceğin haberlerin olduğunu söyle. Onlara sana Alamut’ta çok kötü muamele edildiğini anlat. Anlıyor musun beni? Burada birkaç tane hap var. Hatırladın mı? Seyahatte bunları da yanına al. Her gece bir tane yut. Ama sonuncusunu sultanın huzuruna çıkacağın zamana sakla. İşte bu da zehirli hançer. Yalnız dikkatli ol, küçük bir sıyrık bile ölüme neden olur. Sultanın huzuruna çıkınca bu dünyadaki İsmaililer arasında ölümsüzlük mertebesini öbür dünyada da cenneti kazanmak için ne yapman gerektiğini biliyorsun. Her şeyi açıkça anladın mı?” “Evet, Seyduna.”
18. BölümKitabı okudu
Ebu Cafer tedirgin bir ifadeyle, “Bu anlamsız şeylerin ne gereği var şimdi?” diye sordu. “Göreceksiniz, sabredin. Sadece gözlerinizi iyi açın. Çünkü az sonra görecekleriniz insanlık tarihinde ilk kez vuku bulacak.” Bu sözlerin ardından vakarla gençlere dönüp, fok bir sesle, “Yusuf,” dedi. “Züleyha seni cennette bekliyor. Şu kuleyi görüyor musun? Koşarak çık yukarı ve at kendini aşağı. Düştüğünde kendini onun kollarında bulacaksın.” Yusuf’un yüzü mutlulukla parıldadı. Hapı yuttuğu anda uzun zamandır hissetmediği huzura kavuştuğunu fark etmişti, farika, mutluluk dolu bir huzur. Her şey iki arkadaşıyla cennete gittiği günkü gibiydi. Hasan’ın emrini idrak eder etmez topukları üzerinde dönerek arkadaşlarının yanından geçip kuleye doğru koşmaya başladı. Kaleye çöken ölüm sessizliğini bozan Hasan bu kez Süleyman’a döndü. “Hançer’in yanında mı, Süleyman?” “Burada, Seyduna.” Üç elçi içgüdüsel olarak kılıçlarına davranmışlardı. Ama Hasan onlara bakıp gülümseyerek başını iki yana salladı. “Bileziği al! Hançeri tüm gücünle kalbine sapladığın anda bu bileziği sahibine verme imkanına da kavuşmuş olacaksın.” Süleyman büyük bir mutlulukla bileziği alıp göğsüne bastırdı. Sonra da diğer eliyle hançeri olanca gücüyle kalbine sapladı. Hâlâ mutluluk ifadesi yayılan dudaklarından bir iç çekiş işitildi. Hemen ardından da yere yığıldı.
16. BölümKitabı okudu
Akşam Hasan, İbni Tahir’i yanına çağırdı. “İmanın sağlam mı artık?” “Evet, Seyduna.” “İstediğim vakit cennet kapılarını açabileceğime inanıyor musun?” “Evet, Seyduna.” Odada yalnızdılar. Hasan, İbni Tahir’i tepeden tırnağa süzdü. Onu bahçelere gönderdiğinden bu yana ne tür değişiklikler olmuştu? Biraz zayıflamış, yanakları solmuş, avurtları çökmüş. Gözleri kederle parıldıyor. Mekanizması korkutucu bir güvenilirlikle işliyordu. “Ebedi mutluluğu hak etmek ister misin?” İbni Tahir titredi. Hasan’a yalvaran bakışlarla bakıyordu. “Ah… Seyduna!” Hasan başını eğdi. Bir anlığına içinde derin bir sızı hissetti. Öteden beri fedaileri işte bu sebeple yakından tanımak istememişti. “Cennet kapılarını sana boş yöre açmadım. Güçlü bir imana sahip olmanı arzu ettim. Vazifelerini başarıyla yerine getirdiğinde seni bekleyen mükafatları gör istedim. El-Gazali’nin kim olduğunu bilir misin?” “Sufi’yi kastediyorsun değil mi, Seyduna?” “Evet. Tehafütü‘l-Felasife adlı eserinde öğretimize en sert biçimde saldıran adam. Bir yıl kadar önce Baş vezir onu Bağdat’taki bir medresenin müderrisliğine atadı. Vazifen gidip onun talebesi olmak. Bak bu da eserlerinden biri. Ey, Oğul! Çok kalın değil. Sen zeki bir gençsin. Bir gecede okuyup özümsersin bunu. Yarın seni bekleyeceğim. Artık doğrudan benim emrimdesin. Bu konuda kimseye tek bir söz bile etmeyeceksin. Anlıyor musun?” “Anlıyorum, Seyduna.”
14. BölümKitabı okudu
Reklam
Kızlar dehşet içinde Meryem’e döndüler. “Apama haklı,” dedi o da. “Seyduna bu bahçeleri cenneti emsal alarak düzenlettirdi. Şu andan itibaren hepinizin de gerçekten cennetteymişsiniz gibi davranmanız gerekiyor. Sizler artık sıradan kızlar değil birer hurisiniz. Bunu bilerek tavırlarınızı düzenleyin. Aslında çok zorlanacağınızı sanmıyorum. Ama ağzından en ufak bir şey kaçıran derhal öldürülecek, bunu da asla aklınızdan çıkarmayın.”
9. BölümKitabı okudu
“Anlat, biraz daha anlat!” “Belki de onu hiç göremeyeceksin. Buradaki birkaç arkadaşımla neredeyse birinci senemizi doldurduk bile. Ama henüz onu görmedik.” “‘Efendimizden, bahset biraz daha.” “Sabırlı ol. Her şeyi açıklayacağım. Yaşayanlar arasında Allah’tan sonra kimin geldiğini biliyor musun?” “Halife.” “Yanlış. Sultan da değil. Allah’tan sonra Seyduna gelir.” Büyük bir şaşkınlık içindeki Halime’nin gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Sanki Binbir Gece Masalları’ndan bir hikâye dinliyordu.
Allah'ın cennetin anahtarını Seyduna'ya verdiğine ilişkin sözlerini idrak etmekte zorlandım." "Bunda zorlanacak ne var ki?" diye söz aldı Yusuf. "Seyduna bize öyle öğretiyor. Bize düşen de buna inanmak." "Elbette ama bu söylenenleri olduğu gibi kabul etmeli miyiz yoksa ardında başka anlamlar mı aramalıyız onu anlayamadım," diye fikrini söyledi İbni Tahir. "Başka anlamlar mı?" Yusuf sinirleniyordu. "Bize söylenen neyse onu kabul etmeliyiz. Hepsi bu." "Ama bu yeni bir mucize anlanuna gelir," diye ısrar etti İbni Tahir. "Niye olmasın ki?" dedi Yusuf. "Niye mi olmasın?" diye karşılık verdi İbni Tahir. "Çünkü pey­gamber mucizelerin eski çağlarda kaldığını ifade etmişti. Kendi zamanında da kendisinden sonra da herhangi bir mucizenin ger­çekleşmesine izin vermemişti."
Sayfa 75 - Koridor yayıncılık
547 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.