Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Seyhan Yüksel

“Yaşamın yolu gibi, ölmenin yolunu da kendimiz seçmeliyiz.” O halde intihar edebilenler, yaşamın yolunu seçebilen, tercihini yapabilen insanlar mıdır? “Neden yaşam sofrasından, karnı doymuş bir konuk gibi kalkıp gitmiyorsunuz?” Açgözlülük edip, sonuna dek yaşamakta direnmek, utanmazlık mı yani? (Neyin sonuna dek?) ========== Teşhis koymaktaki
Reklam
Bulunduğumuz yer bile internete ne gibi yorumlar yazdığımıza etkili olabilir. Dört duvarımızın arkasındaysak insanların yüzüne o kadar da kolay söyleyemeyeceklerimizi sonsuza dek profil bilgilerimizle paylaşmış oluruz. Çok da akıllıca bir karar değildir.
Utanma ve suçluluk duygusu: Utanç kişinin kendi kendine utanmasıdır. Suçluluk duygusunun temelinde başkası vardır, kişinin kendisinin dışında. Başkasına rezil olma. Suçluluk hissetse de utanç hissetmeyenler var. Onlar başkalarının vereceği cezadan korkuyorlar. Ben utanıyorum ama suçluluk hissetmiyorum.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İnsan zaman denen parmaklıkların arkasına kapatılmış bir suçlu. Demansa yakalanmış insan duvarların gitgide daraldığı hapishaneye kapatılmış bir suçlu. Duvarlar gittikçe daha hızlı daralıyor. Nefesim kesiliyor.
Defterimin her yerinde alakalı alakasız “gelecek hafızası” notu var. Acaba ne için yazmıştım ki? Benim yazım olduğu kesindi fakat ne anlama geldiğini ne kadar düşünsem de anlayamıyordum. Geçmiş olayları anımsamak değil midir ki hatırlamak? Ama “gelecek hafızası” yazmışım. İnternette “gelecek hafızası” diye aratınca ileride yapılacak şeyi hatırla anlamına geldiğini anladım. Bir demans hastasının en önce unuttuğu şey budur, diye yazıyordu. Geçmiş hafızasını kaybedince kim olduğunu unuturken geleceği hatırlamayınca kişi devamlı anda kalıyor. Geçmiş ve gelecek olmazsa şu anın ne anlamı olabilir ki? Ama ne yapalım, raylar son bulunca tren durmak zorunda kalır. Neyse, önümde önemli bir iş var ve endişeliyim.
Reklam
Son zamanlarda bazı şeylerin karısını rahatsız ettiğini biliyordu. Fabrikaya yolladığı genç kızlardan bazılarının, partide yakın dostları olduğu için işe gitmediklerini fark etmişti. Ya da kışın sıcak iç çamaşırları dağıtılırken hep partiye üye olan kadınlar tercih ediliyordu. Karısı Anna bir gün, komşuları Rosenthal ailesinin iyi insanlar olduğunu, böyle bir alınyazısını hak etmediklerini söylemişti. Fakat bütün bunlara karşın birlikteki görevinden ayrılmayı hiç düşünmemişti. Hatta bir defasında, "Aşağıdakilerin yaptığı kötü şeylerden Führer'in mutlaka haberi yok," demişti. Ona göre Führer her şeyi bilemezdi, yandaşları onu aldatmaktaydı.
• “İngilizleri kurtarıcı gibi karşıladık ama onlar bunu bilmiyor gibiydiler. Her şeyi yapmaya gönüllüydük, eski Almanya’ya dönmek için değil, yeni bir demokrasiyi ayağa kaldırmak için. Ama her şeyi yapmamıza izin verilmedi. Yeniden inşa sürecini sabote ettiklerine dair açık bir izlenim edindiğimiz İngilizler bizi hayal kırıklığına uğrattılar, bizden güçlü olduklarından yaşananlara karşı kayıtsızlar.”
Ama birlikte bir evi aradığım kadın pek alaycı değil. Terörü ve savaşı, kendini mümkün olduğu kadar görünmez kılarak atlatabilen yarı Yahudi bir Alman. İspanya’daymış. Franco’nun zaferinden sonra da, orada yaşama imkânı kalmadığından Almanya’ya dönmüş. İngiliz uçakları bombalayıp yerle bir edene kadar Landwehr yakınlarında bir evde yaşamış. Dinç, öfkeli bir kadın. Hamburg bombalandığında bütün eşyalarını, Guernica bombalandığında ise inanç ve umutlarını kaybetmiş.
Mevcut durum, böylesi bir hayat umudunu imkânsız kılıyordu: karneyle dağıtılan ihtiyaç maddelerinde kısıntıya gidilirken buna mukabil işgal askerlerinin refahı, el konulan malzemelerin beceriksizce sökülüp sonbahar yağmurunda paslanmaya terk edilmesi, müttefiklerden bir aileye yer açabilmek için beş Alman ailenin evsiz bırakılması ve her şeyden çok da, askeri bir rejimin köklerini askeri bir rejimle kazımaya çalışmak, her tarafı müttefik asker kaynayan bir ülkede Alman üniformasına karşı nefret körüklemek, bütün bunlar demokrasi açısından verimli bir atmosfer yaratmak varken, atmosferi zehirleyip verimsiz hale getirdi.
Plutarkhos’a göre işitme, duyular arasında en pasif olanıdır. Görmek istemiyorsam gözkapaklarımı kapatırım, bir nesneye temas etmek istemiyorsam ona dokunmayı reddederim, bir şeyi tatmak istemiyorsam onu ağzıma almam, ancak duymak istemediğimde kulaklarımı otomatik olarak kapatmam mümkün değildir. Kulaklarımın kapakları yoktur. İşitme duyusu söz konusu olduğunda ruh dış dünyanın gürültülerine karşı pasif kalmaktan başka bir şey yapamaz. Seçeneği yoktur. Her çeşit gürültü kendini ona dayatır; bu arada şunu da belirtmek gerekir ki bu durum arkamdan gelen ya da uyku esnasındaki bir tehlikenin bana kendini duyurmasında yararlı olabilir; kulaklarım nöbetçilerimdir.
Reklam
Kim ki beni yalnızca etiketine bürünmeye rıza gösterdiğim için kabul ediyorsa, beni sevmiyordur. Gerçekten sevmek, karşısındakini kendi tikelliğinin ve varlığının gönenci içinde kucaklamak değil midir?
“Sonsuzluk kavramı ve kümeler kuramı üzerinde çalışırken bu büyük matematikçi doğal sayılar kümesi ile gerçek sayılar kümesi arasında bire bir eşleme kurmayı denedi. Ancak böyle bir eşlemenin var olmadığını gördü. Her iki küme de sonsuz oldukları halde gerçek sayılar, doğal sayılardan daha fazlaydılar. Başka bir deyişle sonsuzluğun farklı düzeyleri vardı. Kimi kümeler diğerlerinden daha sonsuzdular. Hatta biraz daha ileri gideyim. Cantor sonsuzdan daha büyük sayıların bile var olabileceğini kanıtladı.”
“Matematik bir icat mıdır yoksa keşif mi? Bu soru yüzyıllardan bu yana matematikçileri ikiye bölmektedir. Kimilerine göre bir bakıma aşkın sayılabilecek bir matematiksel gerçeklik söz konusudur, yani matematik hayalsi bir gerçeklikte varlığını sürdürürken bizim gerçekliğimizde de cisimleşmiş, bir yapı ve düzen kazanmıştır. Buna karşılık kimileri de bizim gerçekliğimizin tek olduğunu ve sayıların dünyasını tamamen bizim icat ettiğimizi savunurlar.”
Kız kardeşi ilk gözaltına alındığında ve sonrasında cezaevine ilk girdiği dönemde örgütü kafasında sorgulamaya başlamıştı. Bunu abisi hissediyordu ve bundan mutluydu. Hatta kardeşi, cemaatte geçen yıllarını ve özeleştirisini cezaevinden yazacağı mektupla abisine anlatacaktı. Kendi aralarında böyle anlaşmışlardı. Ancak birkaç ay sonra cezaevindeki kız kardeş eski FETÖ’cü kimliğine geri dönmüştü. Bir dahaki görüşte abisine yazdığı mektupları yırtıp attığını söyledi. Muhtemeldi ki, cezaevi içinde FETÖ’cüler birbirlerine umut aşılıyor, örgütsel kimliklerini koruyorlardı. Örgüt 40 yıl emek verdiği yapıdan vazgeçmiyordu. Söylemiştim, “o” birçokları gibi 1,5 yıl sonra cezaevinden tahliye olacak ve aramıza katılacak. Cezaevinden kendisi olarak mı, yoksa örgütün ona verdiği ismiyle ve kimliği ile Fetullahçı Nurefşan olarak mı çıkacak?
Süslü cümlelerin ardından gelen son cümle cemaatin gerçek niyetini ortaya koyuyordu. O gece elde edilen gelirle, Bosna’da bir cemaat koleji hizmete girmişti. Amaç Bosnalı çocuklar değildi. Amaç, kolej açtıkları her Müslüman üçüncü dünya ülkesinde olduğunun aynısıydı. “O ülkenin elit çocuklarını cemaat okullarında okutmak, cemaate sıcak bakmasını sağlamak, ilerde ülkelerinde üst düzey yönetici konumuna gelecek bu çocuklardan faydalanmaktı.”
Önce anasının koyduğu isim elinden alınmış, geçmişi silinmiş, aile bağları zayıflatılmış, cemaat aidiyeti ön plana koyulmuştu. Bu sistematik beyin yıkama, programlama işlemi aslında örgütün insan devşirmesinin en temel delillerinden biriydi. Erkek cemaatçilere peygamberimizin sahabelerinin isimleri verilir, hem onlara farklı özel bir kişilik kazandırılır, hem de bağlı bulundukları cemaatin aslında ne denli kutsal bir yapı olduğu bilinç altına nakşedilirdi. Kadınlarda da durum farklı değildi. Onlara da benzer dini isimler koyulurdu. “Ona” da aynı yöntemi uygulamışlardı.
Reklam
Zaman yolculuğuna da, zaman makinesi fikrine de oldum olası ilgi duydum. Geleceğe Dönüş filmini de bu yüzden defalarca izledim. Kendimce bir zaman makinesi de icat ettim. Makinem, zaman ve mekan boyunca geriye ve ileriye doğru hareket edebiliyor. Kitap, dergi, gazete ve resmi belge arşivlerinden oluşuyor. Yolculuğa çıkmanız için gerekli olanlar; okumak, analiz etmek, sonuçlar çıkarmak. Geçmiş şimdiki zamana, şimdiki zaman ise geleceğe ışınlanmanıza neden oluyor.
İleri düzeyde entelektüel atalet yaşayan kişileri nereden tanıyabilirsiniz? Bu kişiler yeni bir şey öğrenmezler. Yeni bir şey düşünmezler. Yeni bir şey konuşmazlar. Beyinleri adeta buzlanmış gibidir. Kafalarının içinde yeni fikir kaynamaz. Hayatı ezbere yaşarlar. Mevcut ezberlerini korumak için sürekli direnirler. Bazen bu tür kişilerle yakın yaşamanız gerekebilir. Onların kapalı devre mantıklarını açmak ve daralmış görüş açılarını genişletmek isteyebilirsiniz. Karşınızdaki kişi Richard Baker’in deyimiyle “hiçbir şey bilmiyor, bilmediğini de bilmiyor ve bilmediğini bilmeyi de istemiyorsa” onun için yapabileceğiniz fazla bir şey yok demektir.
Hoşlanmadığınız işi önce yapın. En sevmediğiniz işi günün başında yapın. Ertelenmesi muhtemel işi parçalara ayırın. Zor ve büyük işi 10-30 dakikalık dilimlere ayırarak yapın. Bu zaman dilimi bitince o gün o işi bırakın. Kendinize bir bitiş tarihi saptayın ve o tarihte bitirebileceğinize dair birileriyle bahse girin. İşi bitirdiğinizde kendinizi ödüllendireceğinize söz verin ve bunu yapın. İşleri parçalara ayırmak için geriye doğru çalışın. İşin istenilen sonucunu tanımlayarak işe başlayın ve bundan önce ne gelmesi gerektiğini sorarak devam edin. Büyük işleri küçük parçalara ayırdıktan sonra bunlara dönüm noktaları ekleyin ki ilerlemenizin farkında olun. Eksik bilgi ve belgeleri bahane etmeyin, elinizde ne varsa onunla yola çıkın.
Kendinize sürekli neyi yapamayacağınızı anlatmayı bırakın, neyi nasıl yapabileceğinize de kafa yorun. Kafanızı neyi kanıtlamaya zorlarsanız, onu size kanıtlar. Başarısız biri olduğunuza ve hiçbir şey yapamayacağınıza (ya da yapmak istemediğinize) konsantre olursanız, beyniniz bunları doğrulayan verileri aklınıza getirecektir. Kendinizin ana muhalefet partisi olmayı bırakın, zaten dış dünyada yeterince engelleyici bulunuyor!
• Bir öğretmenler odası. Matematik öğretmeni “Bir sınav yaptım herkes döküldü” demiş. Kimya öğretmeni “Ben de bu sene sınıfın yarısını bıraktım, çalışmıyorlar” diye söylenmiş. İngilizce öğretmeni “Ben de yarısından fazlasını bütünlemeye bıraktım” diye övünmüş. Odayı süpüren müstahdem “Hiç hastam öldü diye övünen doktor, müvekkilim hapse girdi diye övünen avukat görmedim” diye, süpüre süpüre çıkmış odadan...
Çavuş gece dersi anlatıyormuş, “Arkadaşlar dünya yuvarlaktır, kendi etrafında döner.” Askerlerden biri el kaldırmış, “Maaadem yuvarlak, maaadem kendi etrafında dönüyor. Biz niye gece ranzadan aşağı düşmüyoz o zaman?” Çavuş bir kızmış, “Oğlum biz de biliyoruz dünyanın yuvarlak olmadığını. Derstir bu ders!” demiş.