Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sürgün
Ben bir yük vagonunda açtım gözlerimi Bizi bir kamyona doldurdular. Tüfekli iki erin nezaretinde. Sonra o iki erle bir yük vagonuna doldurdular. Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar. Tarih öncesi köpekler havlıyordu. Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk, o havlamalar, polisler. Duyarlılığım biraz da o çocukluk izlenimleriyle besleniyor belki. Annem sürgünde öldü, babam sürgünde öldü.
Zorunlu Göç: Ulaşım ve Sözleşmeli Kölelik
İngiltere'de dolup taşan hapishaneleri boşaltmanın bir yolu, mahkumları sömürgelere göndermekti. Böylece, yeterli nüfusu olmayan sömürgelerde insan gücü de karşılanmış oluyordu. Hükümet eliyle mahkumların gönderilmesi bir süre sonra özel şirketlerin Karayipler ve Amerika'daki sömürgelerle yaptıkları sözleşmeli köle ticaretiyle
Reklam
Baudelaire’in Yolculuk şiirindeki nitelendirmeleri şairce bir buluş olmanın çok ötesinde bir insan gerçeğinin saptanması olarak ilgimizi çekiyor. Bu şiirde “aşağılık, gururlu ve alçak köle" doğrudan doğruya “obur, çapkın, kaba, açgözlü zorba "nın karşısına konur. İlginç olan, erkeğin “kölenin kölesi, lağımda akan dere" diye nitelendirilmesidir.
1931 yılında Erzincan'da doğan Cemal Süreya'nın ailesi 1938 yılında patlak veren Dersim Ayaklanması'ndan sonra Bilecik iline sürgün edilir. Zeynep Oral ile yaptığı bir söyleşide yazar bu konuyu açmak zorunda kalır: 1938'de Dersim İsyanı sonrasıydı. Aile Erzincan'dan göçüp. Bilecik'de oturmaya mecbur edildi. Bilecik'e geldik altı ay sonra annem öldü. Dördüncü çocuğunu doğururken. Ağlamadım, sızlamadım acısı içime oturdu. Bu zorluklara karşı, "Peki siz hiç mi isyan etmediniz? diye soran Zeynep Oral'a, "Acıları hep içimde taşıdım" yanıtını verir. Cemal Süreya Şairin Hayatı Şiire Dahil adlı kitabında bu sürgün yılları konusuna tekrar döner: Ben bir yük vagonunda açtım gözlerimi. Bizi bir kamyona doldurdular. Tüfekli iki erin nezaretinde. Sonra iki erle yük vagonuna doldurdular. Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar. Tarih öncesi köpekler havlıyordu. Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk, o havlamalar, polisler. Duyarlığım biraz da o çocukluk izlenimleriyle besleniyor belki. Annem sürgünde öldü, babam sürgünde öldü.
Sayfa 212
Bir bavul
İçinde kitaplarım vardı çünkü, kimselere göstermediğim, herkesten köşe bucak sakladığım şiirlerim vardı ve annemin babamın uykuya gömüldüğü, kardeşimin kolunu bacağını dağıtarak ölü gibi kalakaldığı ve evdeki sessizliğin kalemimin cızırtısına doğru eğilip eğilip duvarlarda yankılandığı saatlerle doluydu o şiirler; kendimi kalem ucuyla deşmelerimle, kendimi gizli gizli kanatmalarımla, ruhumun çıplaklığı ve çıplaklığımın yorgan altlarında küflenen acemiliğiyle doluydu. Ayrıca, o şiirlerde ben, birkaç yıldır içimde yaşadığını hissettiğim oldukça sinsi ve silik bir hayvanın varlığını da seziyordum. Her dizede tüyleri vardı sanki, dizeler arasında belli belirsiz ayak izleri ve o gibi, ö gibi ya da a gibi yuvarlak harflerin ortasında da kocaman kocaman bakan, derin derin gözleri vardı. Şiirlerimi kimsenin okumasını istemiyordum bu yüzden, onlar elimin altında oldukları sürece kendimi de elimin altında hissediyordum. En önemlisi de, içimdeki o silik hayvana hâlâ sahip olabildiğimi görmenin mutluluğunu duyuyor ve o anda, çantamı dizlerimden indirip yere bırakırsam birdenbire eksileceğimi ve kente, yolculuk boyunca yüreğinde bir çantalık boşluk taşıyan, yarım yamalak bir Bedran götüreceğimi düşünüyordum.
Sayfa 5 - E-kitapKitabı okudu