Jergović’in bence asıl takdire şayan özelliği ise, savaşı, savaş denilince akla ilk gelenlere bulaşmadan anlatabilmesi idi. Arabesk yaşamlar, drama soslu olaylar, büyük laflar eden karakterler, insanın içini acıtan savaş betimlemeleri, travma içinde çırpınışlar yoktu. Savaşı “satar” hâle getiren hiçbir edebiyat unsuruna yer vermemişti. Bu çok zor, hatta bir bakımdan riskli bir şeydi bence. Bosna savaşı söz konusu iken, anlattığı öykülerde katliamları, baskınları, tecavüzleri, işkenceleri değil; her şeye rağmen çiçek yetiştirmeye devam eden, bir hatıranın peşine düşen, bir hayalinden vazgeçmeyen insanları anlatmıştı, elbette savaşın sürdüğünü asla unutturmadan. “Dünya yanmış bana ne, ben edebiyatımı yaparım” değil, “Dünya yanıyorsa benim asıl şimdi yazmam gerekir” diyen birisi olduğunu düşündüm. Zaten gerek savaş döneminde şehirden ayrılmamasına, gerek savaş ertesinde verdiği röportajlarda söylediklerine bakılınca, yazarın bu tavrı benimsediğini anlayabilmek mümkün.