Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Amcam uzun süre sürgünde kaldı. İstanbul'da iki sene hukuk okurken bir hakimin kızıyla tanışıp evlenir ve bir kızları olur. Af çıkınca amcam eşi ile memleketi Mardin'e dönmek ister ama kızın ailesi kızlarını vermezler. Amcam tek başına döner, daha sonra da eşiyle görüşmesine izin vermezler. Yıllar sonra amcam tekrar İstanbul'a gidince eşinin intihar ettiğini öğrenir. Kızı Türkan, dedesi tarafından büyütülmüş, okutulmuş, evlendirilmiştir. Amcam onu bulduğunda görür ki üç tane çocuğu olmuştur.
Sayfa 81 - lagin YayınlarıKitabı okudu
Osmanlı Devleti'nde Kadın
Vakıf müessesesinin kurucuları arasında kadınların bulunması, Osmanlı kadınının mülk sahibi olabildiğini ve ekonomik alanda söz alabildiğini göstermesi açısından önemlidir. Kayseri'de Hunat Hatun Medresesi ile Gevher Nesibe Hatun Şifahanesi, Danişmentli Elti Hatunun yaptırdığı Kayseri Gülek Camii; Erzincanda Mama Hatun Kervansarayı ve Türbesi, Sitti Radviyye Hamamı; Mardin Hatuniye (Sitti Radviyye) Medresesi; Erzurum Yakutiye Medresesi; Sivas Divriği Melike Turan Darüşşifası; Amasya'da Ilduz Hatun Darüşşifası, İsmetiye Zaviyesi, Rabia Hatun Zaviyesi, Mal Hatun Zaviyesi, Artuklu Hatunu Zübey de Hatun'un Diyarbakir'da yaptırdığı Haburman Köprüsü; Ankara'da Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivinde bulunan 30.000 vakıf belgesi içinde kadınların kurduğu 2.309 vakıf tespit edilmiştir.
Sayfa 79 - NesilKitabı okudu
Reklam
Yokluk içinde devlet kurmak...
Heyeti Temsiliye üyelerinden Mustafa Kemal, Rauf Orbay, Mazhar Müfit Kansu, Hakkı Behiç ve Şeyh Fevzi Efendi böylece 27 Aralık 1919'da Ankara'ya gelmişlerdi ve Mustafa Kemal bütün illere ve Müdafaai Hukuk teşkilatlarına yayımladığı genelgede ku­rul merkezinin "şimdilik" kaydıyla Ankara'ya taşınmış olduğunu bildirmişti. Oysa buranın daimi olacağına daha Sivas'tayken karar verilmiştir. Kurul merkezi olarak o zamanki ziraat okulu seçilmiş, ayrıca vilayet binasında Mustafa Kemal için bir çalışma odası da hazırlanmıştı. Heyeti Temsiliye maddi sıkıntılarla çalışmalarına Ankara'da başlamıştır. Sivas'tan yola çıkılırken Osmanlı Bankası Sivas şube­sinden alınan 1.000 lira (kağıt para) kredi de artık bitmek üzeredir. Hesap işlerine Mazhar Müfıt (Kansu) bakmakta, kasayı o yönet­mektedir. Mazhar Müfit'in odasında duran kasada sadece 48 ku­ruş kalmıştır. Heyet üyeleri her gün çorba ve bulgur pilavıyla idare etmektedirler. En son -kış ortası olduğu için herkesin ortak itirazı­na rağmen- Mazhar Müfit kürk paltasunu satmış, bir süre de onun parasıyla geçinmişlerdir.
Sayfa 157 - Kaynak YayınlarıKitabı okudu
Ankara'ya gidilecekti ama nasıl? Sivas Kongresi mali açıdan son derece zor koşullarda gerçekleştirilmişti. Gerçi delegeler, geldikleri yerlerin Reddi İlhak Cemiyetleri veya Müdafaai Hukuk Cemiyetlerinden kısmen yolluklarını almışlardı ama kısa bir süre sonra kimsede para kalmamıştı. Masraf olmasın diye delegeler ev­lerde kalıyordu. Sivas Müdafaai Hukuk Cemiyeti üyesi Şekeroğlu İsmail Efendi 23 delegeyi tam 32 gün süreyle evinde ağırlamıştı. İşte bu şartlar altında, Ankara'ya hareket tarihi 18 Aralık 1919 Perşembe günü olarak belirlenmişti. Hareket için hazırlıklar baş­lamıştı. Ellerinde, üstü açık, karaseri patlak, üç adet eski otomo­bil vardı ama lastikler ve benzin için gereken para yoktu. Ayrıca Heyetin yolculuk için de paraya ihtiyacı vardı. Bunun tek yolu, Osmanlı Bankası'nın Sivas şubesinden kredi almaktı. Banka Müdürü Oscar Schmidt, Mazhar Müfıt Kansu'yu Edirne'deki mu­tasarrıflığı zamanından tanımaktaydı. Bu bankadan kredi alına­bilecekti ama Mustafa Kemal'in kuşkuları vardı. "Bu para zorla alındı" gibisinden yalan propogandalardan çekinmekteydi, çünkü İstanbul Hükümeti onlar için bu tür yalan ve iftiraları etrafa yay­maktaydı.
Sayfa 145 - Kaynak YayınlarıKitabı okudu
Temsil Heyeti'nin tüm Anadolu'yu Sivas'tan kontrol etmesi ve yönetmesi son derece güç oluyordu. Özellikle o yıllardaki ile­tişim olanaklannın yetersizliği bu güçlüğü daha da artırıyordu. Oysa özellikle Batı Anadolu'yla çok daha yakından ilgilenmek gerekiyordu. Meclis İstanbul'da toplanacaktı ve Sivas İstanbul'a çok uzaktı. İstanbul'dan çekilen uzun telgraflan önce Ankara alı­yor, önemli yerlerini özetliyor ve o şekilde Sivas'a bildiriyordu.
Sayfa 143 - Kaynak YayınlarıKitabı okudu
"Duydunuz muuuu, Behçet Aysan ölmüş, duydunuz muuuu..."! Kadının sırasıyla verdiği isimleri o da sırasıyla tekrarlıyordu. "Ölmüş. Metin Altıok ölmüş. Behçet Aysan ölmüş. Doktorları yakmışlar. Şairleri yakmışlar. Pir Sultan Abdal asmamışlar mıydı zaten, bir mezarı bile çok görmemişler miydi zaten. Onu anarken olmuş bu olanlar." Oğulları sağ salim yanındaydı ama o oğulları için ölüp ölüp diriliyordu. Allah aşkına sakin ol baba, Allah'ını seversen sakin ol, ölmemiş Metin Altok bak, hastaneye kaldırılmış. Baba oğlunun yüzüne bakıyordu sadece. Ne kadar safsın oğlum, ne kadar iyi niyetlisin, sanki bu dünyadan değilsin. Haberler bitti, haberler başladı. Bütün bültenler beklendi, dinlendi. Yangın var, ölü var, ama kesin bir bilgi yok. Otelin önü binlerce insanla dolu. Asker var, polis var, yananlar ve yakanlar var, yananlar çırpınıyorlar, yakanlar sürekli çoğalıyor ve çoğalıyor ve çoğalıyorlar. Haber bültenleri bunu anlatıyor, otel cayır cayır yanıyor. Sivas yanıyor, Dersim yanıyor, Kilikya yanıyor, Çorum yanıyor. Yangın geride küle dönmüş cesetler bıraktığında, askerler ve polisler layığıyla işlerini yapıyor, kayıtsızlıkla izliyorlar. Güzel Türkçesine imrendiğimiz, onun kadar güzel konu- şamayacağımızı bildiğimiz için Kırmançki konuştuğumuz, kibar ama erkekçe, ona hitaben anadilimizi konuştuğumuz kadın, hayatımızı paylaştığımız, yalanlarımızın rızası olmasa da ortağı ettiğimiz kadın, bize kara haberler getirmişti. Kara- bulutlar yeryüzüne inmiş, dolu taneleri hem kafamızı parça-lamış, hem de Sivas yanığıyla yüzümüzü gözümüzü is içind bırakmıştı.
Sayfa 112 - DipNot YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Şimdi Haber Başlıklarını Veriyoruz:
"Sivas'ta Madımak Oteli'nde yangın. Pir Sultan Abdal şenlikleri' ne katılan Aydınlar ölüm tehdidi altında. Ve o güne kadar hiç susmayan kadın, o gün sustu. Sanıldı.
Konya Valisi Cemal Bey Anadolu'daki hükümet taraftarı valile­rin en azılısıydı. Konya'yı kasıp kavuruyor ve milliyetçilere nefes aldırmıyordu. Cemal Bey'in saf dışı edilmesi, bir hükümeti düşür­mek kadar önemli sayılabilirdi. Konyalı milliyetçiler de bu hususta fırsat kollamaktaydılar. Bu işi başarmak için Sivas'tan Albay Refet Bey Konya'ya gönderildi. Fakat daha kendisi Konya'ya varmadan, Heyeti Temsiliye'nin bir kumandan gönderdiği duyulunca hamiyetli Konyalılar harekete geçtiler. Vali Cemal Bey, durumu kendisi için tehlikeli görerek İstanbul'a kaçtı. Halk, belediye dairesinde toplanıp Hoca Vehbi Efendi'yi vali veka.letine tayin etti. Mustafa Kemal Paşa bu hadiseye çok önem veriyordu. Konya Valisi Cemal Bey'in hıyanetini ve kaçırılışını anlatan bir bildiri yayımladı. Hükümetin Anadolu ihtilali'ni bastırmak için aldığı tedbirleri, ihtilalciler, böylece karşı tedbirle bozuyorlardı. Sivas'ı basıp kong­reyi dağıtmak ve ihtilalci liderleri yakalamak projesi suya düşmüş­tü. Hükümet tarafını tutan idare amirleri, teker teker tevkif olunu­yor veya kaçmaya mecbur bırakılıyordu.
Sayfa 122 - Kaynak YayınlarıKitabı okudu
Sivas'tan Vali Reşit Paşa aracı yapılarak İstanbul'a taarruza geçildi. Reşit Paşa, Dahiliye Nazırı Adil Bey'e yazdığı 10 Eylül tarihli telgrafta; Elaziz Valisi Galip Bey ile Dahiliye Nazırı arasında yapılan telgraf yazışmalarının Kongre Heyeti'nce elde edilip vilayete verildiği be­lirtildikten sonra, Dahiliye Nazırı'na "cinayetkarane tertibatta bu­lunduğu", vatan ve millete ihanet ettiği, bilerek yahut bilmeyerek düşmanların ekmeğine yağ sürdüğü ve memleketi felakete sürük­lediği, kendisine artık itimadın kalmadığı ifade ediliyordu. Sivas Valisi ile Dahiliye Nazırı telgraf başında karşılıklı yazışma halindeyken, Mustafa Kemal Paşa da valinin yanında bulunuyor­du. Nihayet Paşa da işe müdahale edip Dahiliye Nazırı'na ''Alçaklar, caniler" diye seslenen onur kırıcı bir telgraf yazdı. Mustafa Kemal Paşa'nın istediği olmuş ve ok yaydan çıkmıştı. Elindeki bütün im­kanlarla hükümete yüklenmeliydi. Eğer bu vesileyle hükümeti dü­şürebilirse, Anadolu ihtilali İstanbul'a karşı kesin bir zafer kazanmış olacaktı.
Sayfa 119 - Kaynak YayınlarıKitabı okudu
Hükümet Sivas Kongresi'ni bas­tırmak için dışarıdan işgalci İngilizlerden, içeriden ise Kürtlerden medet umuyordu. İngiliz Binbaşı Noel, Ali Galip, bazı Kürt lider­ler bu maksatla Malatya'da bir araya gelmişlerdi. Binbaşı Noel, İngilizlerin himayesinde özerk bir Kürdistan kurulacağı vaadiyle Kürtlerin desteğini almaya çalışıyordu. İngilizlerin resmi açıkla­malarına göre ise Noel, "bilimsel araştırmalar yapmak üzere" o bölgede bulunuyordu.
Sayfa 112 - Kaynak YayınlarıKitabı okudu
Reklam
O zamanlar "Kürdistan" diye anılan bölgede, acele müdahale­yi gerektiren tertipler hazırlandığı hakkında tamamlayıcı haber­ler alınmıştı. Elazığ Valisi Galip, Sivas valiliğine tayin edilmişti. Etrafına toplayacağı Sivaslı silahlı Kürtlerle Sivas'ı basıp kongreyi dağıtacak ve ihtilalcileri yakalayacaktı. Bu amaçla, Malatya'ya gel­miş bulunuyordu. Malatya Mutasarrıfı Halil, "Bedirhaniler" deni­len bir Kürt aşiretine mensuptu. Aynı aşiretin ileri gelenlerinden Celadet ve Kamuran adındaki kişiler de, İngiliz Binbaşısı Noel'le beraber Kürtler arasında kışkırtıcılık yapmak üzere bu sırada Malatya'ya gelmişlerdi. Mustafa Kemal Paşa, aldığı bilgileri değerlendirince tehlikenin büyüklüğünü ve yakınlığını anlamakta gecikmedi. Hasım kuvvet­lerden evvel davranıp onları tevkif ettirerek Sivas'a getirmeye ka­rar verdi. Bu, şüphesiz cüretkar bir karardı. Hangi kuvvet ve imkanlar­ dan istifade edilecekti? Tevkif ettirilmek istenilen kişilerin arasın­da bir vali, bir mutasarrıf ve bir İngiliz binbaşısının bulunması işin ciddiyetini artırıyordu.
Sayfa 110 - Kaynak YayınlarıKitabı okudu
Rum-Pontus çeteleri, Kürt aşiretleri, asker kaçaklarından oluşan çeteler bu dağ­ları, geçitleri aralarında paylaşmışlar, yöre halkını canlarından bezdirmişlerdi. Ne var ki, Mustafa Kemal'in bir başka seçeneği yoktur. Sivas'a öyle ya da böyle gidilecekti. Yerhanlar yöresinde, eşkıya ile müsademeden dönen bir jan­darma birliğine rastlarlar. Birlik komutanı yola devamın mümkün olamayacağını, takviye almaya gittiğini, geri dönene kadar bekle­nilmesini söyler. Anlaşılan, eşkıya Beşgöz Hanları tarafına inmiş, Erzincan Bağazı'nı tutmuştur (31 Ağustos). Mustafa Kemal sorar: - Ne kadar zamanda dönersiniz? -24 saatte. - 24 dakika bekleyemem. Paşa, Heyet üyelerine döner ve kararını bildirir: - Her ne olursa olsun, her türlü tehlikeyi göze almalıyız. Otomobillerin birinde hafif makineli silahlarımız var. Yüzbaşı Osman (Tufan) Bey ve birkaç arkadaşı öndeki otomobile binip ma­kinelileri ateşe hazır durumda tutacak. Biz de silahlanınızla birlik­te takip eden arabalarda olacağız ve bir ateşe maruz kalırsak hep beraber ateşle mukabele edeceğiz. Müsademe [çatışma] esnasında durmak yok. Ölen ve yaralanan olsa da durmayacağız, geçip gide­ceğiz. Benim görüşüm budur. Kabul ediyor musunuz? Hepsi, "Evet!" diye bağırır ve yola koyulurlar.
Sayfa 85 - Kaynak YayınlarıKitabı okudu
sivas'ı ilkel bir hazla yakan kötülük, bugün bütün bir ortadoğu'yu kan gölünde yüzdürmektedir. sivas, roboski olarak sürmektedir, reyhanlı'daki kanlı bomba olarak, gezi sürecinde öldürülen çocuklar olarak sürmektedir. soma olarak, ermenek olarak, suruç ve ankara garı katliamı olarak; sivas, bütün okulları neredeyse imam hatip okullarına dönüştüren eğitim sistemi olarak; 'din alimleri'nden referans alan bir adalet sistemi olarak sürmektedir. köktendinci sermayenin nasıl büyüdüğünü, okullarını nasıl kurduğunu, devlete nasıl kök saldığını, nasıl bir yıkıcı arzuyla, kendinden olmayanların hayatlarını kendilerine benzetmeye çalıştıklarını, hepimiz kendi hayatlarımızdan, gözlemlerimizden çok iyi biliyoruz.
2 temmuz 1993'te Sivas'ta ne olduysa, bugün bütün bir ülkede ve Ortadoğu'da, biraz kılık değiştirerek, biraz daha vahşice, biraz daha devlete dönüşmüş olarak, biraz daha üstü örtülerek aynısı olmaktadır. o gün Sivas'ta özgür akıl yakılmıştır. özgür aklın temel güvencesi olan laiklik yakılmıştır. temel insan hakları, insanlarla birlikte yakılmıştır. ilerici kültür, sanat ve demokratik düşünce yakılmıştır. Sivas katliamını gerçekleştiren ideoloji, çok değil, katliamdan 9 yıl sonra ülke yönetimini ele geçirdi ve bu ülkeyi, demokrasinin bütün imkanlarını kullanarak, adım adım dinin kurallarına uyarlayarak yönetmeye başladı, yönetti, sanırım daha da yönetecek.
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.