Merkezde, şekli bakımından dev bir kaplumbağaya benzeyen, çatılardan oluşmuş gri bağasının altından, kiremitlerle bezenmiş köprülerini ayaklar gibi çıkaran Cité Adası. Solda, üniversitenin sağlam, yoğun, sıkışık, sivri çıkıntılar arz eden, yekpare ve yamuk biçimli kütlesi. Sağda, bahçe ve anıtlarla çok daha fazla iç içe geçmiş, Şehir’in geniş yarım dairesi. Sayısız sokakla mermer görünüşü almış üç blok: Cité, üniversite, Şehir. Hepsini kat eden Seine Nehri; adalar, köprüler ve mavnalardan geçilmeyen, Peder Du Breul’ün deyimiyle “besleyici Seine”. Hepsini çevreleyen, binbir çeşit ekinin yetiştiği, şirin köylerle dolu uçsuz bucaksız bir ova; solda Issy, Vanvres, Vaugirard, Montrouge, yuvarlak kulesi ve dört köşe kulesiyle Gentilly vb., sağda, Conflans’dan Ville-l’Évêque’e kadar yirmi köy daha. Ufukta, havuz kenarı gibi çember halinde dizilmiş bir tepecikler zinciri. Nihayet, uzakta, doğuda, Vincennes Şatosu’yla dörtgen biçimli yedi kulesi; güneyde, Bicêtre ile sivri kulecikleri; kuzeyde, Saint-Denis ile sivri kulesi; batıda, Saint-Cloud ile burcu. İşte 1482’de yaşayan kargaların, Notre-Dame’ ın kulelerinin tepesinden seyrettikleri Paris...