Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
152 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 saatte okudu
Türk öykücülüğüne ve düşünce dünyasına yeni fikirler ve boyutlar kazandırarak unutulmaz eserler veren Rasim Özdenören, öykü ve düşüncedeki istikrarlı ve güçlü konumuyla kendinden sonra gelen pek çok yazarı etkiledi. Türkçeyi doğru ve güzel kullanmadaki mahareti, insan ruhunun sırlarına vâkıf olması, gözlemciliği, ayrıntıları yakalamadaki ustalığı, dilde ve muhtevada yerli duruşu her kesimde kabul gördü. Öyküleri; özetlenemez oluşuyla, her defasında yeniyi ve yenilenmeyi yakalamasıyla dikkat çekti. Benliğimizi, bilincimizi tazeleyen, okuyucusunu tekraren kendine çağıran metinler ortaya koydu. Toplumdaki değişmeyi, yabancılaşmayı, uyumsuzluğu, modern çağın insanının dramını ve trajiğini sergilemedeki başarısıyla özgün bir yere sahip oldu. Bu özellikleriyle edebiyat ve düşün dünyamızın bilgesi olarak anıldı. Türk öykücülüğünün ve deneme yazarlığının gelmiş geçmiş en usta kalemlerinden biri olarak temayüz etti. Özdenören, gerek gözlemlerinin taradığı ufuklar, gerek çözümlemelerinin ulaştığı derinlik ve gerekse anlatımındaki başarısıyla okuyucunun yoğun ilgisini kazanmış durumda. Denemelerinde ülkemiz insanının sorunlarını sosyal, siyasal ve kültürel açıdan ele alan ve tüm bu açıları manevî bir perspektifle bütünleyen yazar, elinizdeki denemelerde de aynı yaklaşımı sürdürüyor. Eşikte Duran İnsan, özellikle İslâm maneviyatının temel kavramları üzerine yazılmış denemelerden oluşuyor. Dinin kendine özgü söylemi, tasavvufî tecrübe, teslimiyet ve özgürlük, hicret, fetih, tövbe, sabır ve arınma... gibi kavramlar bu denemelerde bir ‘düşünür edib’in yaklaşımıyla yeniden ele alınıyor.
Eşikte Duran İnsan
Eşikte Duran İnsanRasim Özdenören · İz Yayıncılık · 2015473 okunma
İslam di­ni barışçıl ve medeni iken siyasal İslam bütün faşist dikta re­jimlerinde olduğu gibi faşist bir ideolojidir.
Reklam
... Yeni Osmanlıları izleyen Jön Türklerin ve lttihadı Terakki'nin ideolojisinde, dinsel öğe, imparatorluğu kurtarma önerilerinde eski yerini yitirmiştir. Türkiye gibi yüzyıllar boyu İslam ideolojisinin egemen olduğu bir ülkede bu ideolojiden uzaklaşmak, toplumun hayatında yerleşmiş değerlerden, geleneklerden, yaşayış biçimlerinden uzaklaşmak demektir. Yöneten ve yönetilen sınıflar arasında Batılılaşma hareketinden önceki kopukluk, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, temelde yatan lslam ideolojisinin ve bunun günlük yaşamdaki pratiğinin bütünleştirici rolü dolayısıyla önemli ölçüde kapatılabiliyordu da. Oysa Batılılaşma, temelde yatan bu ideolojik bütünlüğü bozmak, pratiğine yansıyan cemaat (toplum) hayatını sarsmak suretiyle, toplumun üst ve alt tabakaları arasındaki kopukluğu daha da derinleştirdi diyebiliriz. Bu, işin bir yönü. Çünkü Batılılaşmanın yaygınlaşmasına karşın üst tabakaları da ne tüm Batılı ne tüm Osmanlı idi. Aydınların siyasal ve felsefi görüşleri ne olursa olsun, genelde iki uygarlık arasındaki bir bocalama söz konusuydu... ...... Aydın sınıfın kendi bu değerler arasında bir denge bulmada bocalar hale gelmişti; ne tam olarak Batı değerlerini kabul edebiliyor ne de eski değerlerle yetinebiliyordu. Birinci Dünya Savaşı, Mütareke, Kurtuluş Savaşı ve onu izleyen Atatürk devrimleri Türkiye'de Batılılaşma karşısındaki tutumu daha da karmaşık bir düzeye çıkarmış ve sürekli olarak gündemde tutmuştur.
Sayfa 20 - İletişim Yayınları, 10. Baskı, 2001, İstanbulKitabı okudu
Yusuf İslam birliği’ne gelmeden önce. Müslüman dininin niteliği, tarihsel ve siyasal özelliği üzerinde duruyor. Müslümanlık için “siyaset ve cemiyet işlerine pek çok önem veren dinlerden biridir” demekle onun bir devlet biçimi olduğunu da kabul etmiş oluyor. Bunun gibi, temel ilkelerinden bir diğerine de “din ve millet” birdir ilkesinde görmek istiyor. Kısacası Müslümanlık, hem din hem de millettir.
kadınlarımız
Düşünce özgürlüğüne kavuşturulmamış bir ülkenin kadını olarak, Türk kadınının sınıfsal çelişkisi konusunda söz söylemek oldukça güç. Çünkü, bugünün Türkiyesi hem çok sınıflı bir toplum, hem de 5. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar onbeş yüzyılı birarada yaşayan bir toplumdur. Ayrıca batı dünyası kapsamı içinde düşünülen; askeri, siyasal ve ekonomik yönden Batıya bağımlı… Ama bir İslam ülkesidir. Bu durum da halkı başka başka çelişkilerle karşı karşıya getirmektedir.
Fakat üstat Mevdûdî, yabancı sömürgecilere karşı tepki niteliğindeki tebliğini çok kapsamlı bilimsel esaslara ve çok sağlam siyasal temeller üzerine oturtmuştur. Üstad Mevdûdî'nin yazıları ve araştırmaları daha çok Batı medeniyetinin tabiatını ve hayat felsefesini öğrenmeye ve yakın tarihte eşine çok nadir rastlanılacak bir şekilde Batı medeniyetinin bilimsel analitik tahlillerini ortaya koymaya yöneliktir. Aynı şekilde üstat Mevdûdî, İslam'ı, İslam'ın hayat sistemini, İslam medeniyetinin şartlarını ve hükümlerini, toplum ve hayat şekillerini, beşeriyet gemisinin yönetimini ve insanlığın gidişatını çağdaş uzun zamandan beri İslami neslin ruhuna uygun, modern bir dille ve sağlam bilimsel bir üslupla ele almıştır.
Reklam
İslam'ın siyasal sistemi, Tevhid (Oneness of God), Risalet (Prophethood) ve Hilafet (Caliphate) olmak üzere üç prensip üzerine dayanmaktadır.
Ebu'l A'la Mevdudi şüphesiz ülkemiz ve dünya Müslümanları üzerinde son kırk yılda en etkili olmuş şahsiyetlerden birisidir. Hayatı, duruşu, eserleri, politik ve güncel meselelere bakışı ile Müslümanların düşünce dünyalarında yeni ufuklar açmış, eserleri ile düşünce dünyamıza ışık tutmuştur. Onun bir ilim adamı, müçtehit bakışı ile irdelediği eserleri Kur'an'ın kavram çerçevesini daha iyi anlamamıza sebep olmuş, özgün bakış açısı, hukuki alandaki liyakati ve inandığı doğrular üzerine ölümü dahi göze olarak yaşadığı hayatı ile yaşadığı çağdan bugünümüze dek tarihe damgasını vurmuştur. Mevdudi, ortaya koyduğu eserleri ile vahyin gelenek ve rivayet dininin içerisinde kendini açıklayamaz bir noktaya geldiğini ortaya koymuş, vahiy ve sünnet temeli üzerinde gerçekçi, yenilikçi ve yaşanılabilir bir din anlayışı inşa etmeye çalışmıştır. Aynı zamanda Batı'nın emperyalist, tahakkümcü ve sömürgeci zihniyetine de karşı çıkmış, siyasal kavramların hem Doğu'da hem de Batı'da olmak üzere dünyanın her yerinde araçsal bir çerçevede kullanıldığını söyleyerek yapılan zulümlere dikkat çekmiştir.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.