Çok uzun zamandır beni bu kadar derinden etkileyen bir kitap okuduğumu hatırlamıyorum.Bir solukta okumama rağmen sindirmem baya zaman aldı.Nasıl olur da içinde yaşadığım ülke ve dünya hakkında bunları bilmem, nasıl olur da yakın tarihimize bu kadar kör kalabilirim diye kendimi çok sorguladım okurken.
Almanya faşizminden kaçıp ülkemizin en iyi üniversitelerinde ders veren Yahudi profesörleri, Nazilerin zulmü, iktidarların çatışması, insanların acımasızca öldürülmesi, 769 kişiye mezar olan Struma gemisi, yarım kalan hayatlar ve aşklar...Okurken birçok kişiliğe büründüm.Bazen Maya oldum; çıkmazda hissettim.Bazen; Antakyalı Ayşe Nine oldum, kendimi soğuk sularda buldum.Kimi zaman Ali Dede, kimi zaman Maria. Ama hangisi sevdiğinin bulunduğu gemiyi patlarken izleyen, havaya saçılan bedenleri gören Maximillian Wagner'in yerini tutabilir?
Sizi bambaşka diyarlara sürükleyecek, bazen sinirlendirip bazen hüzünlendirecek, dili son derece akıcı ve sürükleyici bir olay örgüsüne sahip olan bu kitabı mutlaka okumalısınız.Zülfü Livaneli bu işin de hakkını vermiş.
Schubert'ten Serenad'ı açmayı unutmayın
Hiçbir iktidar masum değildir.Bütün iktidarlar öyle ya da böyle, birinin katilidir.
Yanımda olmanı istiyorum diyemediğim için bu yağmur içimi ıslatıyor dediğimi nasıl anlamaz? Düpedüz, sarıl bana dedikten sonra, sarılmanın ne anlamı kalır!
Çünkü kadınlar ne kadar güçlenirse güçlensin burası "erkek" bir ülkeydi.