“Vakit yaklaşınca güzelce abdestimi alır, namaz kılacağım yere gider, aklımı başıma alır, sonra namaz için ayağa kalkarım. Kâbe’yi iki kaşım arasına, sıratı ayaklarımın altına, cenneti sağıma, cehennemi soluma alırım. Azrail’i tepemde kabul eder ve bu namazı son namazım diye kabul ederim. Korku ve ümit ile huzûr-ı Rabbü’l-Âlemîn’de durur, tahkik ile tekbîr alır, ağır ağır ve manasını düşünerek Kur’ân okurum. Tevâzu ile rükû eder, huşû ile secdeye kapanırım.Sağ ayağımı diker sol ayağımı yatırır üzerine otururum, namazımı ihlâs ile kılarım. Ondan sonra da yine kabûl olup olmadığını bilemem korkusunu saklarım.” Hz Muhammed (sav)
Sayfa 101Kitabı okudu
Biz Türkler çoğunlukla günlük ömür sürmekte olan halkız, maziyi de istikbali de asla aklımıza getirmiyoruz. İstikbali düşünmemek, maziyi unutturur; maziyi unutma istikbali hatırdan çıkarmaktadır. Beyrut tarafından geçen bütün halklar, kendi işlerini, savaşlarını, galibiyetlerini, sahip olduklarını, denizden çıkmakta olan büyük bir taş dağına kazıyıp gitmişler. Onda dört bin yıllık, üç bin yıllık, iki bin yıllık, elli altmış yıllık, firavunların, nemrutların, kayserlerin, imparatorların hatıra suretleri, hatıra yazıları var; bu padişahların çoğu askerlerini birkaç ay burada tutup geçip gitmişler, lâkin kendi izlerini kaldırmışlar. Bizim mübarek Türkler, Osmanlıların gelmesinden evvel de, sonra da burada bin yıl hâkimlik etmişler, lâkin şu hâkimliklerini bir çizgi ile olsa da hatıra getirmeyi fazla iş olarak düşünmüşler, bu derecede tevazu, ya da tembelliği, tarih baba, ekseriyâ affermiyordur!
Reklam
Bilmek güzeldir ancak ondan daha güzel olan ise bilmeye çalışmaktır. Bilgi her insana sakinlik ve tevazu vermez. Kimileri öğrendikten(!) sonra bir ''ben'' oluşturur. Bu ''ben'' bir diğerini, yani ötekini hakir görür, öteler. Bilgiyi hazmedebilmek hamurunuz da insanlık, empati ve hoş görü varsa gerçekleşir. Eğer sizde bunlar yoksa, öğrenmekten önce; hamurunuzu tekrardan yoğurun. Ve şunu da aklınızda tutunuz lütfen, ''Oldum demek, öldüm demektir''. Aman siz olanlardan olmayın..
İnsanlar Tanrı’dan bahsederken çoğunlukla kendilerini küçük görüp tevazu sergiliyorlar ama sonra da Tanrı’nın adını anarak kendi kardeşlerine üstünlük taslıyorlar.
Sayfa 184Kitabı okudu
Kitle, bazen gürleyen bir fırtına, içindeki her bir damla yaşayan ve aynı şeyi isteyen, çağlamakta olan yegâne okyanus olarak üstümüze geliyor. Ama kısa sürede dağılıyor; sonra biz yine biz oluyoruz, acınası ve yalnız zavallılar. Bir zaman ne kadar çok ve ne kadar büyük ve ne kadar bir olduğumuzu aklımızda tutamıyoruz. "Hastalık", diyor aklı çarpılmış birisi; "insanın içindeki canavar" tevazu koyununu orada susturuyor ve tahminlerinin gerçeğe ne kadar yaklaştığını kestiremiyor. O sırada içimizdeki kitle yeni bir saldırıya hazırlanıyor. İlk seferde de dağılmayacak, belki önce tek bir ülkede ve sonra buradan başlayarak artık ben, sen, o kalmadığı ve artık yalnızca o, yani kitle olduğu için kimse kendisinden şüphe duymayınca kadar çevresindekileri yiyip yutacak.
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.