ruhlar kocuyor evlatlarım. ruhlar… kocuyor. tanrı, gelmiş ve gelecek bütün ruhları yarattı bir vakit. hepsinden itaat sözü aldı, sonra her birinin dünya vadesini onları içine koyduğu peteklerin üzerine yazıp beklemeye bıraktı. ruh, kendi sırası geldiği vakit, saniye şaşmaz peteğinden çıkar, dünyaya geleceği ananın rahmine doğru uçmaya koyulur. uçar uçar. bu yolculuk manadan maddeye, ukbadan dünyaya, pinhandan ayânadır. ilk yuvasına gelen ruh, dünya günlerini saymaya başlar artık. ya geride kalan ruhlar? işte onlar. bekleye bekleye kocarlar. atalarımızın ruhları, ilk atamızın ruhuna daha yakın değil midir? ondan yıllarca sonra doğan ve peteğinde sırasını bekleyen bizlerin ruhu beklediği yerde yaşlanmaz mı? ruhlarımız onlarınkinden yaşlı değil midir? işte buna kafa yormalı.
Yanıt vermeden önce sustu, sonra 'Bir düşünce,' diye mırıldandı. "galiba hastalıklı bir düşünce yüzünden." "Düşünce mi? Ne düşüncesi?" "Dümdüz bir çizgiyi izle diyen bir düşünce, her şeyi geride bırak diyen bir düşünce."
Sayfa 144Kitabı okudu
Reklam
“sonra işte, kimliğimi buluyor, yakama iliştiriyorum, nasıl bir kararlılıksa bu, belki de kimliklerin değeri başkalarınca aranıp bulunmalarında yatıyor, kimbilir, sonra toplamaya başlıyorum, giysiler, diş fırçaları, terlikler, lekeler, sözcükler filan, son bir kez, odama bakıyorum, nasılsa hep yanımda götüreceğim beyaz bir hücre, geride bir şey unuttum mu diye, telafi edilemeyecek bir şey, yerine konamayacak bir şey, yalnızca yüzüm geride kalmış, aynadan bana bakıyor, duvar gibi, beyaz bir gece gibi, “yok öyle bir şey” diyor. böyle bir şey yok, her şey geçiyor, her şey yenileniyor. ben mi? iyiyim. gerçekten... yani anlarsın işte, geride kalan yalnızca kan lekeleri.”
GÖRÜNÜM Yola çıkan bir araba kar için, bir çiçek ödüllendirdiği kanın, bir denizkabuğu, öldüğü bir yiğitlik destanının, yani eski bir yanlış, geride kalan bunlar mı yoksa yitik aşkımızdan? Boşluğa atalım kendimizi: bir kanat gelir nasılsa, sonra açgözlü bir şiir donanmış iki koluyla, sonra susuzluğu iki kalçanın, bahtı güzel sözlerimiz, inanarak içtenliklerine, saklar çıplaklıklarını.
Sayfa 23
Vedia'nın annesi ara sıra Kadınlar Dünyası dergisinin eski sayılarını verir, Nesrin de kadınların yazılarını merakla, cesaret azimlerine şaşarak, imrenerek okurdu. (...) Sayfalara hızlı hızlı bakıp geçerken Ana Sesi adlı bir kısa yazıya, daha doğrusu bir mektuba rastladı. Bir anne 20 yaşındaki oğluna sesleniyor gibi yaparak erkeklere çatıyordu. Diyordu ki : “Oğlum! Seni çok emekle, özenle, zahmetle bu yaşa getirdim. Askerlik çağına girdin, yani kocaman bir erkek oldun. Bana cevap vermeni istiyorum. Söyle! Maksadınız, gayeniz nedir? Şu iki günlük hayatımızı zehir etmekten ne tat alıyorsunuz? Bizim gelişmemize, yükselmemize engel olmakta ne kazancınız var? Söyle oğlum bu taş kafaları ne zaman yontacaksınız? Bir kadınla nazik bir şekilde konuşmanın ne kadar mutlu edici olduğunu, birlikte çalışmanın, iş yapmanın bütün milleti refaha götüreceğini, toplumu ilerleteceğini hangi gün idrak edeceksiniz? Kadınlığın, anneliğin yükselmesinin, sizin yükselmeniz demek olduğunu, ey benim alık çocuğum, ne zaman anlayacaksınız? Her şey yıkıldıktan, geride ilerletilecek, yükseltilecek bir şey kalmadıktan sonra mı?
"Eğer değer verirsen incinirsin, insanlar incitir." Bir Noel günü savaşma ruhumu kaybettim ben, karanlığa hapsoldum. Senden sonra umut hep bir uhdeydi. Debbie'nin bir Noel günü verdiği karardan sonra bütün yaşamı hiç tahmin edemeyeceği bir biçimde değişmiştir; o günden sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Bizi gerçekten biz yapan nedir? Yaşamayı tercih ettiklerimiz mi, ardımızda bıraktıklarımız mı? Yaşadığımız anlar mı, yoksa geride bırakmaya çalıştıklarımızın acısı mı? Senden Sonra pişmanlıkların, acının, hayal kırıklıklarının nasıl da insanın yaşamını gölgelediğinin hikâyesi
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.