Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Bir Kaç Naçizane Tavsiye
Ben ne istediğini bilen, ne istemediğini gizlemeyen ve benden istenilene de kendi nezdimde red veya onay verebilen bir kadınım. Benim tutarsız, Aklından, kalbinden ve ağzından ne çıktığı belli olmayan, saygısız ve toksik hiç bir sevgiye, ilişkiye, arkadaşlığa, dostluğa, insanı ilişkiye ihtiyacım yok olamazda. Kıymet vermeyi de öğrendim kıymet
Emanet mi ihanet mi?
Çıktığı gün
İlber Ortaylı
İlber Ortaylı
'dan imzalı bir şekilde aldığım, 100. yıla özel çıkan "
Cumhuriyet'in Doğuşu
Cumhuriyet'in Doğuşu
" adlı kitabı uzun süre önce bir öğretmenimin ricası üzerine okuması için vermiştim. Verir iken çok tedirgindim, keşke tedirginliğime yenik düşüp vermeseydim diyorum. "Kitap, paylaştıkca güzeldir" dedim, "Ne de olsa öğretmenimdir büyüğümdür, bir şey olmaz" dedim. Sayfasını çevirirken içim giden gıcır gıcır kitabı az önce 1 yerinde yırtık, 13 tahrip izi, kapağında mavi bir tükenmezle çizik, kaymış bir şiraze ile aylar sonra teslim aldım. Söylenecek söz var mı? Bu izleri düşünürken bedenen ve zihnen yoruluyorum zaten, konuşur isem komaya girerim muhtemelen. Her şeye rağmen arkadaşımın verdiği çiçek halen kitabın arasında duruyordu, galiba sevineceğim tek nokta.
Reklam
Şu ana kadar çıkan sonuç ne?
instagram.com/reel/C4tLk7htrG... "Zâlimin rişte-i ikbâlini bir âh keser, Mâni’-i rızk olanın rızkını Allâh keser. Zalim kişinin isteklerinin bağını bir ah keser. Rızka engel olanın rızkını Allah keser." Mescid_i Aksa islâmındır. Kudüs filistin'in başkentidir.
Bugünü Yaşama Arzusu
#Schopenhauer *Yazar #Aldığımız her nefes bizi sürekli etkisi altında olduğumuz ölüme doğru çeker... Nihal olarak zafer ölümün olacaktır, çünkü doğumla birlikte ölüm zaten bizim kaderimiz olmuştur ve avını yutmadan önce onunla yalnızca kısa bir süre için oynar. Bununla birlikte, hayatımıza olabildiğince uzun bir süre için büyük bir ilgi ve
Haksız isyanlar
Sen sürekli bir işte çalışmamışsın, girmiş çıkmışsın, boşta kalmışsın, gelir sabitken gideri ha bire artırmışsın, üç emekli maaşı alsan geçinemez zengin görünme hastalığına yakalanmışsın. Her türlü hile hurdaya göz yummuş bizzat bulaşmışsın. Örneğin; işverenin primini eksik göstermiş, sen de günlük hesapçı olduğun için buna ses etmemişsin. Yetmez tabii o para sana çünkü eksik. Evet eksik, helali eksik. Adam tutmuş 40'lı yaşta seni emekli etmiş. 40 sene bu maaşı alacaksın öleceksin, 20 sene karın alacak o ölecek, kocasından anlaşmalı boşanan kızın da 50 sene alacak. Senin o abarttığın çalışma hayatın devlete +100 sene yük getirecek. Sen çalışırken aldığın parayı emekliyken de almak istiyorsan gençsin, sağlığın yerinde çalış, çabala kardeşim. Maaşını asgari ücretle kıyaslama, o hakkı onlar alın teriyle aldılar ve hala da yetersiz. Sen 30 sene bilfiil çalışmış fakülte mezunu adamla maaşını ne kıyaslarsın, sen ucundan devlet kıyağı ile emekli olmuşsun. Tutturmuşsun 'Ben de emekliyim, o da emekli' türküsü. Laf cambazlığıyla eşitlenemez bu konu. İyi de senin emek ne kadar, onun emek ne kadar? Neyse, çok söylenecek şey var da, gerek yok..."
Musa'yı Kızıldeniz'de yalnız bıraktık
Ahh sevdiğim, İçimizdeki Musalardan ne haber vardır? İbrahimler’den, Yusuflar’dan… Yoksa Musa’yı Kızıldeniz’de yalnız mı bıraktık? Kendi ellerimizle mi verdik İbrahim’i Nemrutlara? Şimdi hangi kuyudan gelmede Yusuf’un sesi? Unutma Vera; Filistin’de her doğan yeni çocuk ilkin annelerinin göğsüne, Sonra da yerdeki taşlara uzanırlar… Neredesin ey İsmail’in boğazındaki merhamet? Üzerimizdeki bu acıyı kaldır; Ya ebabilleri gönder, Ya bizi de oraya aldır.
Reklam
Annem aynı soruları sormaya devam ediyor: Neden mutlu değilsin? Seni nasıl mutlu edebiliriz? Seni üzen nedir? Keşke ona bunun mutlu ya da üzgün olmakla bir alakasının olmadığını açıklayabilseydim, bu sorular bütün bu konunun çok uzağındaydı. Hala sormaya devam ediyor. Kimse her zaman “mutlu” ya da her zaman “üzgün” değildir. Bu duygular geçici
Gazze'de insan olmak
G ünahı Gazzeli olmakmış A hir zaman insanı ne de korkakmış Z erre kadar cesareti kalmamış Z evki sefaya düşmüş umursamazmış E sareti taptığı dünyaymış
günümüzde  bir iki ezan okuyup namaz kılıp göğsünü kabartarak yürüyenler sanki cenneti garanti sayıyorlar Kendileri lüks şatafat içerisinde yaşayıp fakirlere,mazlumlara gelince dua ile razı oluyorlar göğüslerini kabartarak halkının içerisinde yürüyorlar ve sanki cenneti garantilemişler bide millet onlara tabi oluyorlar Hz muhammed (s.a.v ) kızı hz. Fatıma'ya baban Peygamber diye bana güvenme diyor. Adam sanki cenneti garantilemiş gibi davranıyor bilmiyor ki bir iki rekat namazla cennet garanti olunmaz ,hakkı hakikatı söylemek gerekir helal ve haramın ne olduğunu bilip ona göre tabi olmamız gerekir,adaleti gözetmek gerekir Adam hacca gitmiş hacı olmuş namaz kılıyor fakat tefecilik yapıyor şimdi buna ne demeli,cenneti garantilemiş mi demeli , Adam namaz kılıyor islamın farzlarını yerine getiriyor yanına oturdun mu falan böyle yapmış filan böyle yapmış gıybetin haram olduğunu bilmiyormu ki böyle konuşuyor sorsan cenneti garantiledigini söylüyor Söylenecek bir çok şey var fakat söylemek le her şey hallonmuyor... demem o ki ; kişiyi kurtaracak olan imanıdır,hakiki imandır Günümüzde zulümleri n ,hırsızlıkların, zina nın sebebi imandır ,hakiki imanı olan kimse doğrunun- yanlışın ne olduğunu bilir ona göre hayatına tatbik eder Müslümanların bu bataklıktan çıkması için gerekli olan hakiki imandır Zira sağlam iman ı olan kimseyi Allah çaresiz bırakmaz Rabbim bizleri kibirden,,haramlardan ırak eylesin bizlere hakiki imana ulaştırsın Kör gözlerimizi açmamıza yardım etsin .
Başlık kalbiniz olsun
En son Hira'dan yazmıştım size. Hira... 'Rabbimin bir adımıma koşarak geldiği' demiştim hani. Dilerseniz, hirasına yönelmiş olanlar için devam edelim. Şu sıralar Aziz Mahmud Hüdâyi Hazretlerini okuyorum.
Reklam
Ah Filistin...
Bir kış ikindisiydi, hava alacalı mor… Rüzgâr büyük bir öfkeyle penceremi aşındırıyor, yağmur içeri sızacak bir çatlak arıyordu. Gözlerim hızla savrulan ağaç dallarına takılıyor, bu yağmur GAZZE’ye de yağıyor mudur diyordum… Çadırlardaki kadınlar çocuklar şimdi ne yapıyor diye düşünmeden edemiyordum. Gidişine hala alışamadığım insanların, ıslanmış toprakta üşüdüğünü hayal etmek beni üzüyordu. Biraz da bunun için yağıyordu sanki. Yetiştiremediğim işler birikmiş, henüz başlayamadıklarım komodinin üzerinde beni bekliyordu. Dünya yağmurlu bir kış ikindisinde başımın tam da üzerinde dönüp duruyordu. Dalmışım, birden annemin sesiyle irkildim: – Çay hazır! Kalkıp içeri gitmeliyim diyordum, bir güç arıyordum fakat yağmur biraz daha hızlanıyor, bu kez cama çarpıp bir su birikintisine dönüşüyordu. Suların belli belirsiz görünen aksimden, yanaklarımdan ve yüzümden süzülüp gidişini izliyordum. Dizlerimi karnıma çekmiş, çeneme dayadığım ellerimden güç alıyordum. Düşünceli durgun bir denizdim ben. Yağmurda ıslanıyordum. Kalbim bir kâğıt gibi içimde katlanmış yahut bir yumruk gibi kapanmıştı. Göğsümde bir duygu yumağı iç içe geçmiş, küçük bir kördüğüm olmuştu sanki. Yavaşça doğruldum, hemen sağımda duran masaya uzandım. Kahverengi deri defterimi alıp yazmaya başladım. AH FİLİSTİN…. Leyla Arslan Yıldız Kor dergi
379 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.