(Spoiler içerir)Kitap şaşırtıcı tespitlerde bulunuyor. Bizim “aşk” diye adlandırdığımız kavramın aslında cinsel bir içgüdüden kaynaklandığını söylüyor. Peki, nedir bu cinsel içgüdü? Deyimi yerindeyse üreme, çoğalma, insanlığın neslini devam ettirme, dünyaya kendinden bir parça bırakma ihtiyacı. Yazar buna gerçekten de ihtiyaç olarak bakıyor. Devamında Karşı cinslerin birbirinde aradığı nitelikleri sıralıyor örneğin erkeklerin büyük memeli (meme diyorum çünkü isminin ayıp bir ifadeymiş gibi gizlenmesi, yada göğüs denmesi yanlıştır göğüs anatomik olarak bir bölgeyken meme o dokunun adıdır) kadınları tercih etme sebeplerinin doğacak yavruları daha iyi besleyeceği iç güdüsüne dayanıyor yada balık etli, büyük düzgün kalçalı kadınları istemeleri; çünkü ne çok zayıf ne de cok kilolu bir kadınlar; sağlıksız bir üremeyi, kısırlığı temsil ediyor yazarın gözünde. Gelelim kadınların erkekte istediği özelliklere: kadınlar doğacak çocuğun kemik yapısını erkeğin iskelet sisteminden geçtiğini düşündükleri icin fiziki yapısı ne kadar yapılı uzun ve estetik durursa o kadar tercih ediyorlar. Kitapta geçen beyaz tenin olağandışı bir durum olması ya da eşcinsellik hakkındaki düşünceleri kafamı karıştırdı. Yazar anladığım kadarıyla (tam emin olamadım yine de) homofobik bir görüşe sahip. Zaten kitabı okurken de üreme içgüdüsü de homoseksüellik kavramlarının çeliştiği yer yer aklıma geldi. Kitap sonunda da yazar aklıma takılan konuya yer vermiş olsa da yine de tam anladığım söylenemez. İkinci bir okumaya değer bi kitap, hatta Schopenaur defalarca okunup düsünülmesi gereken bir yazar.