Bu hususta rahmetli Hamidullah Hocadan dinlediğim bir anekdot vardır. 1960 li yılların başında, SSCB den dünyaya, Kur'an'ın en eski nüshasının Rusların elinde olduğu ve eldeki mevcut nüshalardan farklı olduğuna dair bir haber yayılır. Bu haber üzerine İslâm dünyası karışır. Bir çok ülkeden bilim adamları nüshayı görmek isterler ama Rusya
“Yalnızca sefalet, insandaki dehayı özgür kılabilir… sanatçıya acı çekmek yaraşır!… bir tutam asla kafi gelmez!… avuç avuç anca keser sanatçıyı!… çünkü sanatçı, ancak acıların bağrında doğurabilir de ondan!… ancak Acı’ya, Efendi’sine boyun eğdiği müddetçe!…”
Louis-Ferdinand Destouches (Céline), Fransız yazar ve doktor. Yirminci yüzyılın en etkili
Aytmatov'u farklı kılanın ne olduğunu Sultanmurat'ı okuyunca bir kez daha sezinliyor insan. Kendine has üslubuyla okuyucusuna aktardığı bozkır hikâyeleri betimlemelerinin gerçeklikleri, olayların akıcılığıyla sizi Kırgız kültürüne, tabiatına sokuyor. Rus zulmünü de -mecburen-üstü kapalı bir şekilde anlatıyor. Savaşa sürülen
Dünyada, İngiliz ve Amerikan hakimiyetinin devamını amaçlayan ve bu ülkelerin 50 yıl sonrası hedeflenerek hazırladığı "devlet politikalarının" dünya çoğrafyasında hakimiyetini sağlayacak oluşumların taşeronudur. SSCB nin KGB side benzer yapıları kullanmıştır.
Vladimir Mayakovski ise, sonunda çareyi dostunun yolundan gitmekte bulur ve yakın dostu
Sergey Yesenin'in ölümünden tam 5 yıl sonra; 1930'da büyük aşkı Lili Brik'i ve ailesini SSCB hükümetine emanet ettiğini belirten bir mektup bırakarak silahla intihar eder.
Son Mektubunu şu satırlarla bitirir:
"Bir varmış bir yokmuş," derler hani:
Aşkın küçük sandalı hayat ırmağının akıntısına kafa tutabilir mi?
Dayanamayıp parçalandı işte sonunda...
Acıları, mutsuzlukları, karşılıklı haksızlıkları hatırlamaya bile değmez.
Ödeşmiş durumdayız kahpe felekle.
Ve sizler mutlu olun yeter...