Bir balıkçım olsun isterdim
Su kenarında küçük bir tekne
Çıtır çıtır yanan bir ateş, bir teneke içinde
Oturmuşuz etrafında, hafif anason tadında
Biraz sohbet
Biraz muhabbet
Bir kaç okkalı kelâm
Bir kaç boş selam
Daraldığım zamanlarda, sığınacak limanım
Ağır yaralı mevzularda, hafif geçsin diye anım
Bence yeterli övgüyü almamış çok güzel bir kitap. Belki de bu yazarın okuduğum ilk kitabı olduğu için olabilir ama başında sıradan bir hikaye okuyacağımı düşünerek başladığım sayfaları takip eden o inanılmaz fantastik dünyanın beni aynı zamanda kendi içimdeki dünyaya götürmesi, hayattaki birçok şeyi fark ettirmesi, yer yer gözlerimin dolmasına tüylerimin diken diken olmasına sebep olan gerçekten çok etkilendiğim bir kitap oldu. Başka bir dönemde okusam aynı şeyleri hisseder miydim emin değilim. Daha küçük bir yaşımda olsaydım sadece fantastik yönünün dikkatimi çekeceği ve sonunun beni tatmin etmeyeceği bir kitap olabilirdi ama yetişkinliğe adım attığım şu son yıllarda okumak bilmiyorum içimde bir yerlere dokundu. Herkesin okuması gereken içinde güzel mesajlar ve hayattan gerçek duygular taşıyan, insanı insan yapan ve aslında normalliğinden dolayı hiç fark etmediğimiz bazı şeyleri fark ettiren ve bunu yedi yaşında bir çocukla ve onun fantastik dünyasıyla yapan bence muhteşem bir roman. Herkese tavsiye ediyorum. Ben de bir gün yeniden okuyacağım belki o zaman başka şeyler de bulurum içime dokunacak.
Örneğin monad (yani 1 sayısı) bütün sayıların kaynağıydı ve fiziksel dünyanın yapısındaki su, hava ve ateş kadar gerçek bir varlıktı. Ama aynı zamanda, soyut bir fikir, bütün yaratılışın kaynağındaki metafiziksel birlikti. Hiçbir benzeri olmayan önsüz-sonsuz yaşamı, Tanrı’nın kendisini ve ilahi aklı simgeliyordu.
Arabadan atladım, gürültünün ne olduğunu anlamak istedim. Mahalleye girince korkunç bir manzarayla karşılaştım. Bizim gözleri fırlamış neferler, kadın, çocuk, erkek, ihtiyar halkı zorla topluyorlar ve kasabadan çıkarıyorlardı. O sırada bulduğum bir subay şu bilgiyi verdi:
" Biz ordunun ağır yaralılarını, başlarında subay ve doktorları olduğu halde hastane yaptığımız yerlerde bırakmıştık. Askerlikte usul buydu. Ne var ki Bekir Sami'nin tümeni tam Kâzımiyye mahallesinden geçerken duyduğu feryatlar üzerine kasabaya girmiş ve görmüş ki, hastanelere hücum eden Araplar; kolu bacağı kırık yaralıları, yataktaki hastaları, birer ip takarak sokakta sürüyorlar, hastaneleri yağma ediyorlar. Hastaları soyuyorlar. Halkın, Türk ordusu gitti diye korkusu kalmamış. Bekir Sami durumu görünce Kâzımiyye halkını toplamaya başlamış. ..."
Geldim, öğrendiklerimi kumandana anlattım.
Otomobili sürdük, biraz ilerde henüz ışımaya başlamış havanın yarı aydınlığında Bekir Sami'yi tümeninin başın- da bulduk. Karabekir, Bekir Sami'ye sordu. O da yukarda anlattığım gibi durumu açıkladı. Karabekir:
- Peki bu halkı ne yapacaksınız?
- Şimdi ne yapacağım görürsünüz.
Biraz sonra ateş sesi duyuldu. Bir de ne görelim!.. Bekir Sami dört yüz kişiden fazla olan Kâzımiyye halkını kurşuna diziyor. Çok üzülen Karabekir:
- Bekir Bey ne yapıyorsun? Bu halkın ne günahı var?
- Dört yüzyıllık Osmanlı tarihinin hesabını görüyorum.
Geceyi orada geçirdik. İngilizler daha Bağdat'a girmemişlerdi. Bağdatlı subaylara ailelerine veda için izin vermiştik. Karargâhta bir Bağdatlı Yüzbaşı Tevfik vardı. İsteği üzerine ona da izin verildi...
"Gam görünce istiğfar et. Çünkü gam, Halik emri ile tesir eder. Tanrı isterse bizzat gam, neşe... Bizzat ayak bağı, azatlık ve hürriyet olur. Rüzgar, toprak, su, ateş; kölelerdir. Benimle, seninle ölüdürler. Hakla diridirler, ancak onun emrini tutarlar. Ateş Tanrı huzurunda daima emre hazırdır, aşık gibi gece gündüz daima kıvranıp durmaktadır. Taşı demire vurunca kıvılcım sıçrar.Fakat kıvılcım, senin ateşi yakmanla değil, Tanrı fermanı ile dışarı ayak basar."
Bir de, aramızdaki şu inkâr edilemez cinsel çekim konusu var, doğruyu söylemek gerekirse, yıllar boyunca bunu göz ardı etmeye çalıştım, ama bu ateş sönmüyor.
Psikolog Salzmann, çocuklarınızın dinden soğumasını istiyorsanız şu üç şeyi yapın der:
1) Çocuklarınıza sure, dua vb. ezberletin, ezberleyemedikleri zaman kızın
2) Çocuklarınız yanlış bir şey yaptıkları zaman “Allah yakar, ateş eder gibi sözlerle korkutun.
3) Çocuklarınızın yanında dindarların kötülüklerinden bahsedin.
Uzun bir sessizlikten sonra gelen o ilk kelimeyi
Bir insan gibi bir er gibi gören
Karşılayıp konuklayan kadın muştu sana Ateş almış günü geçik resmî yapraklar gibi Bir dağ ucuna yığılmış o kent ki
Seni en çarpık bir düşmanlıkla Karşılamaya hazırlanmakta
Öyleyse ey bir kelime doğuran kadın
Muştu sana
Yankı yapan kutlu kadın muştu sana
Bir meleğin bir sözünden gebe kalan kutlu kadın
Ayrılığın şiddetinden gebe kaldın Aydınlığın artışından oldu İsa Artık çıkabilirsin temmuz öğlesine ama
Üç gün yüce bir oruca borçlandırıldın En çok konuşman gerektiği anda
Ayazmaların aynasında boy gösteren Dişbudak ormanı gibi azgın bir kalabalık Önünde o ulu konuşmanı yapacakken
Bir yaratış susmasına adandın
Yalnız işareti serbest bırakan
Doğurman cinsinden bir oruca borçlandın Çocuk erdi
Su durdu
Muştu sana
Hadrianus'un kütüphane mermeri
Çeşme oldu aydınlık bir kuşluk kitabına Çocuğun mucize alfabesine
Loş aralıklarda
Ayuzawa Kaichou 🙆🏻♀️🫶🏻
“Toprağın üzerinden yeryüzünün kokusu henüz uçup gitmemişti.Elmalar, elma gibi tadar; çilekler; çilek gibi kokardı. Su, tüm bereketiyle tarlaları doldurur; ateş yorgun düşmüş ruhları arındırırdı. Yıldızlar, daha gökyüzünden silinmemişti.”
Adem'den Önce 1906 senesinde tam 2 ayda yazılarak bizlere ulaşmış, çerezlik bir kitap da denebilir. Ancak her çerezlik kitap bu kadar kaliteli mi tartışılır. Çünkü Jack London 2 ay gibi kısa bir sürede biz modern çağ insanlarını, milyonlarca yıl öncesinin yaşamına ,insanlığın doğuşuna götürüyor. Darwin'in Türlerin Kökeni'nden ve
"Dünyanın kaderi.." diye fısıldadı Ateş ve Işık Krallığının ishası Lord Daren, "Su Krallığı'ndan geriye kalan tek sey."
Bebeğin krallığının simgesi olan deli mavi gözleri onu havaya kaldırdığı an
kendisine doğru döndü. Henüz küçüktü. Çok küçük.
"Su Krallığı'nın varisi,"