O kadar çok çığlık var ki etrafta, kulaklarımı sağır edercesine. Ben suskun ve ben her duymak istemediğimde kapıyorum fikrimi haykıra haykıra susuyorum...
Sadık POLAT
_Lord Byron_
_Ey güzel okur! Bir kez burnunu uzattığın bu sayfaların içinden bir daha çıkamayacağına ant içerim!
_Tabuttaki ceset gibi yalnızdım. Yalnızdım bir bulut gibi. Yalnızlık dediğim haremindeki sultanınkidir. Mağarasındaki bir münzevinin değil. Hava saydam, gök mavi ve toprak kıvançlıyken, görünmekten hoşlanmayan, çatık kaşlı bulut gibi
Bu suskun toplum bir uykuya dalmış! Nereden bilsin, neler olup bittiğini! O kendini düşünüyor, usludur!... Mutluluk uyuşturmuş onu. "Bir beklediği de yoktur, metroda trenin gelişinden başka"!
Hayır, tufanın dalgalan arasında çırpınarak, korkudan yanlmış bir ağızla, gözlerle denizin içinde çığlık atıp kıyıların yeğni yüklülerini yardıma çağıran o ozan gibi: "Hey! insanlar....!" demiyeceğim kesinlikle. Bırak uyusunlar. Ben bu gece deniziyle, bu ürkünç susku tufanıyla kahrım da kimseyi yardıma çağırmam, inlemem. Bu milyonlarca nüfuslu uğursuz kentte bu sönük burçtan başka bir tanıdığım yok...
Sigaramın solgun dumanının yükseldiğini görünce aklıma Meran’ daki golf sahası geldi, iki ay önce orada oturup şelalenin köpüren sularını seyretmiştim. Aynı buradaki gibiydi, orada da uzaktan dinlediğimde ne kızıştıran ne serinleten güçlü bir uğultu yükseltiyordu, orada da suskun mavi coğrafyanın içinde dağılan anlamsız bir tını vardı. Fakat yarışın heyecanı artık iyice yükselmişti; şapkaların, şemsiyelerin, çığlıkların, mendillerin köpüğü yine kalabalığın kara dalgalarının üzerinde uçuşuyordu, sesler yine birbirine karışıyor, kitlenin devasa ağzından tek bir çığlık gibi çıkıyordu, fakat bu kez tınısı farklıydı. Aynı ismin bin kez, on bin kez, sevinçle, kulak tırmalayarak, kendinden geçmişçesine, ümitsizce haykırıldığını duydum: “Cressy! Cressy! Cressy!”