Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

şevval

Bir keresinde gölgeme gömülmüştüm. Günler geceler boyu gölgemle sevişmiştim. Korkma, demişti yılan gözlü falcı, kadın böyle bir şeydir. Aşk diye diye kendini öldürür. Defalarca ölmüştüm, her seferinde yeniden dirilmiştim. O yüzden biraz çürük kokar nefesim. İçimde aşkla terbiyelenmiş cesedim.
Reklam
Kim bu kadın? Bir yerden gözüm ısırıyor onu ama nereden. Bu koku ne peki? Çaya benziyor ama sanki üstünde çaydan öte ölüme dair bir buhar tütüyor. Kadın neden bana ölümü çağrıştırıyor… Kadın neden ölüye benziyor… Kadın neden böyle deli gibi görünüyor?
Hayat, birbirinden ayırdıklarını, kısa bir müddet için tekrar yaklaştırır gibi olsa bile, uzun zaman yan yana bırakmıyordu. Geçen günleri bir daha geri getirmek mümkün değildi ve sadece hatıralar, iki insanı birbirine bağlayacak kadar kuvvetli değildi

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Bu hayatta kimseye hiçbir şeyi tam olarak anlatamayacağını anlamıştı. Biri için ölüm kalım meselesi olan, diğerinin gözünde toz kadardı. “
“Bana ne olduğunu anlayamıyordum; gerçekten bir çılgınlık halinde miydim, yoksa iyice yoldan çıkmıştım da biri beni bağlayıp götürene kadar terbiyesizlik mi yapıyordum? Bazen kafam karmakarışık oluyor. Bazen de hala ilkokula giden bir çocukmuşum da kaba yaramazlıklar yapıyormuşum gibi geliyor. “
Reklam
Okuldan suratımda çürükler, tırnak yaralarıyla döndüğüm günler babam, “Görürsünüz, adam olmayacak bu çocuk, “ derdi. Konuşmazdım. Sevinirdim. Babam adamsa ben olmayacaktım
“Ben rol yaparken neşeli bir şekilde yaşamaya devam ediyorum. Yoksa yaşama özgüvenine sahip insanları anlamam mümkün değil. “
Kuşkuculuğu kabul etmeyen, saf yürekli bir insan tanımıştım. Barışçıydı, özgürlükçüydü, tüm insanlığa ve hayvanlara aynı sevgiyi duyardı. Seçkin bir ruh, evet bu kesin. Avrupa’da, din uğruna başlatılan son savaşlar esnasında köyüne çekilmişti. Evinin eşiğine de şöyle yazmıştı: “Nereden gelirseniz gelin, hoş geldiniz, buyurun içeri.” Sizce kim yanıt verdi bu güzel davete? Milis askerleri! İçeriye evlerine girer gibi girdiler ve bağırsaklarını deştiler.
Ne kadar dikkatli olursanız olun, hep bir şeyleri kaçırmış gibi hissedeceksiniz; sizi derinden etkileyen, tamamını tecrübe edemediğinizi söyleyen o berbat his. Dikkat kesilmeniz gereken dakikaları hızla geçmenizin yarattığı o zavallı duygu hep kalbinizde olacak.
Uyanık bir beden ama aşağılanmış. Ümitli ama sakatlanmış.
Reklam
Manus Kelley bir keresinde bana ailelerimizin Tanrı gibi olduğunu çünkü orada olduklarını bilmeyi ve hayatımızı onaylamalarını istediğimizi ama yine de sadece kriz anlarında veya bir şeye ihtiyacımız olduğunda onları aradığımızı söylemişti.
Okumaları sırasında edebi kurguda iki ekol bulunduğunu keşfetmişti. Biri dünyevi kökenini ihmal ederek insanı tanrı katına koyuyor; ötekiyse cennetten çıkma hayallerini ve ilahi imkanlarını gözden ırak tutarak ona balçık muamelesi yapıyordu. Oysa Martin’in değerlendirmesine göre, hem tanrı hem de balçık ekolleri yanılıyordu, yanlışlarının nedeniyse kendilerini tekil bir görüntüye ve hedefe adamalarıydı. Balçık ekolünün kaba yabaniliğini sorgularken tanrı ekolüne de meyletmeyerek hakikate yaklaşabilecek bir uzlaşı mevcuttu.
Sayfa 268Kitabı okudu
“Yarım yamalak edinilmiş bilginin beni kestirmeden hakikate ulaştırması çok rahatlatıcı. Haklı olup olmadığımı öğrenmeye asla zahmet etmem. Hiçbir şekilde değeri yoktur bunun. İnsanoğlu nihai hakikati asla bilemez.”
Sayfa 323Kitabı okudu
“Finlandiya’nın şimdiki haliyle, çocukluğumdaki halini düşünürken, gözümde şöyle bir tablo canlandırıyorum: Büyük, harap bir ev. Bütün pencereleri kapalı. Böyle bir ev insanda terk edilmişlik hissi uyandırır. Karanlık, boğucu, nemli ve sıkıntılı olan bu ev, büyük bir mezara benzer. Düşünün ki, bir yandan genç, cesur ve güçlü insanlar geliyor. Fazlasıyla neşeli ve akıllı adamlar bunlar. Hemen perdeleri çekip camları açıyorlar ve eve güneş ışığı, temiz hava ve çiçek kokuları giriyor. Gençleşiyor. Yabancılar, perili bir yerden kaçar gibi bu evden uzaklaşıp yenilenen binayı şaşkınlıkla seyrediyor. Her devlette, her ilde, her ilçede en yüzüstü bırakılmış ve unutulmuş bir köşede de böyle değişiklik yapılabilir. Bunun için uyanık ruhlu ve uygarlık ruhlu ve uygarlık uğruna çalışmaktan bıkmayan, usanmayan insanlara ihtiyaç vardır.”
Milletin her büyük adamı da bir merceğe benzer. O, kendi şahsından milletin güçlerini ve iyi niteliklerini toplar. Bununla milyonlarca insanın ruhunu tutuşturur. Fakat hava bulutlu olur, güneşin ışıklarından yoksun kalırsa, o zaman, hiçbir mercek kar taneciğini eritmeye, su damlacığını bile ısıtmaya güç yetiremez
Fırtına veya bunaltıcı sıcak kadar, havanın durgunluğu da insanı rahatsız edebilir, aynı şekilde ılımlı bir mutluluk da talihsizlik kadar kışkırtıcı olabilir ve isteksizlik çeken pek çok kadın için, umutsuzluğun getirdiği sürekli bir doyumsuzluktan daha tekinsizdir
Reklam
Yağlı boyanın keşfi Venedikliler için neyse, Antinoüs’ün yüzü de geç dönem Yunan heykelciliği için oydu, Dorian’nın yüzüde bir gün benim için o olacak
Ruh ve beden, beden ve ruh - ne kadar da gizemli şeylerdi! Ruhta hayvansızlık vardı, bedeninse ruhsallık yaşadığı anlar. Duyular incelebilir,zihin gücü körelebilirdi. Bedensel güdünün nerede bittiğini ya da fiziksel güdünün nerede başladığını kim söyleyebilirdi? Sıradan psikologların rasgele tanımları ne kadar da sığdı! Buna karşılık farklı okulların iddiaları arasında karar vermek ne kadar güç! Ruh, günah evinde oturan gölge miydi? Yoksa beden, Giordano Bruno’nun düşündüğü gibi gerçekten de ruhta mı saklıydı Canın maddeden ayrılması da bir gizemdi, canın maddeyle birleşmesi de öyleydi.
İnsanın iyi olmak için akla ihtiyacı yoktur. Hatta bana zaman zaman bunun tam tersi olmalı gibi gelir. Çok zeki birini ele al, hemen hiçbir zamn iyi biri olmadığını görürsün
Romeo & Juliet
"Beni dinle ve onu düşünme, unut!" dedi Benvolıo Romeo: Öğret bana, nasıl unutulur düşünmek? Benvolıo: Özgür kıl gözlerini; başka güzellere bak! Romeo: Güzelliği o zaman daha çok çıkar ortaya. Güzellerin yüzünü örten mutlu maskeler, kara olduğu için gizlediği kişiler bakana güzelmiş gibi gelirler. Sonradan kör olan aşık unutamaz daha önce gördüğü değerli hazineyi. Eşsiz güzellikte bir kadın göster bana, ancak ondan da güzel olduğunu. Öğretemezsin bana unutmayı. Hoşça kal.
Sayfa 13
Simyacı
"Biliyorum: Her şey boş, bomboş! Senin de söylediğin gibi, Tanrım. Ama bazen bir ihtiyar kral da kendisiyle gururlanmak gereksinimi duyabilir"
Sayfa 50