Duygusal anlamda ihmal edilen insanlar iyi birer dinleyicidirler. Ancak konuşmakta özellikle de kendileriyle ilgili bir şeyler anlatmakta çok iyi değillerdir. Aslında bu şekilde hayatlarındaki önemli bir besin kaynağını kesip atarlar. Her şeyden önce duygusal bağ hayatın özüdür ve hayatı yaşamaya değer kılar.
Hayatımızı gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini bilmediğimiz idealler peşinde tüketmeyi değil yaşamayı savunuyorum , Büyük hayallerle çok zaman kaybettik artık basit şeylerin zamanıdır Osman.
"ben elma istiyorum, sende elma var mı, bana vermeye gönlün var mi?' diye sordu mesela, Yok denilen, ya da var ama sana yok, ya da bir veririm bir vermem denilen yerde kendini oyalamadı. Yoluna baktı. Evrende kıtlık yok ya! İhtiyaçlarını kendisi önemsemeye ve ifade etmeye başladıkça, sahip çıkmanın yeni ve yaratıcı yollarını denedi, davranış repertuvarini geliştirdi, kimilerini hayatından uğurladı, yerlerine yenileri geldi. Başka bir deyişle, kahramanımız evini yeniden sahiplendi, gitmesi gerekenleri gönderdi, hasarı tespit etti, gereken tamiratı yaptı, evine misafir edeceği eş dostu özenle seçti, yani kendi hayatının sorumluluğunu kimselere bırakmamayı, kendi üstlenmeyi seçti.
Flaubert'in aşk tanımı: "Merak. Birine karşı, ansızın, bir merak duymaya başlarsınız, korkunç bir merak. Onu tanımak, onunla doğmak, dünyaya onunla yeniden gelmek tek amacınız haline gelir. Aşka en uzak cümle, senden nefret ediyorum değil, bilmek istemiyorumdur."
Okuma vakti mesele ediliyorsa, ortada okuma arzusu yok demektir; çünkü aslına bakılırsa, kimsenin hiçbir zaman okumaya vakti yoktur. Ne küçüklerin ne gençlerin ne de büyüklerin. Hayat, okumaya vurulan sürekli bir köstektir.