Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Geç dönem Osmanlı İmparatorluğu hakkındaki akademik araştırmalarda öne çıkarılan ilk mesele, 20. yüzyılın başında Osmanlı liberalizmi ile Jön Türkler/İttihatçılar arasındaki ilişkiyse, ikincisi de savaştan yenik çıkarak 1919'da işgal edilen ve 1922'de ortadan kaldırılan Osmanlı İmparatorluğu ile 1923'te kurulan Türkiye Cumhuriyeti arasındaki ilişkidir. Süreklilik ve/veya kopuş üzerinden ele alınan bu mesele, Osmanlı geçmişinden topyekûn kopuş ve Türkiye Cumhuriyeti'nin resmî tarihinde ortaya konan Türk milletinin bağımsızlık için tam bir birlik içerisinde mücadele ettiği iddialarından beslenir. Mustafa Kemal (Atatürk), 1927'de sunduğu dört günlük destansı Nutuk konuşmasıyla bu resmî tarihin parametrelerini belirlemiş ve böylece hem parti başkanı hem de Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı olarak tek parti devleti içindeki otoritesini pekiştirmenin önünü açmıştır. Geçmişe dair hadiselerin bu anlatımında, Mustafa Kemal'in kişisel hikâyesi, Türk milletinin hikâyesiyle birleşmiş bir hâldedir ve Mustafa Kemal'in siyasi otoritesinin tekil mahiyeti, bu hadiselerin başka türlü ele alınmasını 1950'lere kadar neredeyse imkânsız hâle getirmiştir.
Gayrinizami harp göründüğü kadar masum değildir.
Fransa'nın Yarımada Seferi tam bir felaket hâlini aldı. İspanyol gerillalarının Amerikan Bağımsızlık Savaşı esnasında mücadele veren milislerle benzerlik göstermekle birlikte onlardan daha acımasız oldukları belirtilmektedir. Hasta ve yaralı askerleri dahi gaddarca öldürmeleri, konvoylara saldırarak yok etmeleri ve habercileri kaçırarak her fırsatta Fransızlara darbe vurmaya çalışmaları askerler üzerinde çok büyük bir baskı yaratmaktaydı. Bu durum küçük savaşların konvansiyonel harpten daha az kanlı olduğuna dair oluşan kanaati yadsıyan ciddi bir örnek de sunmaktadır.
Sayfa 82 - Kronik KitapKitabı okuyor
Reklam
Erkeklere bu öz-yeterliliği bahşeden doğa değildir; eğitimdir. Erkekler, doğdukları günden itibaren bağımsızlık için eğitilir. Tam tersine kızlara ise bir çıkış yolları olduğu, bir gün, bir şekilde kurtarılacakları öğretilir.
"Tam bağımsızlık, ancak mali bağımsızlık ile mümkündür. Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan yoksun olunca, o devletin bütün hayat ışıklarında bağımsızlık felç olur."
Krallığın hükmü yok, tam hürriyet devrisin, Saltanatım yıkılmış, cumhuriyet devrisin, Özgürlük, bağımsızlık, medeniyet devrisin, Seçmeye, seçilmeye isteyenin hakkı var... Yanılmışım ilk günden, düzü yokuş etmişim, Beni almışsın benden, değiş tokuş etmişim, Neyin kıymeti varsa, eritip kuş etmişim, Uzaktan şahit olup “yuh” diyenin hakkı var... Dün deldiğim dağların, ötesisindir artık, Yabancı şarkıların, bestesisindir artık, Kulağında çınlayan kendi sesindir artık, Duyanın, söyleyenin, dinleyenin hakkı var... Belki Leyla değilsin, belki Mecnun değilim, Nasıl ilkin değilsem, öyle sonun değilim, Ahiretim değilsen, ben de kulun değilim, Cehennemin dibine yürüyenin hakkı var...
"Hayatta tam mutluluk ve esenlik ancak gelecek kuşakların şerefi, varlığı, esenliği için çalışmakta bulunabilir."
Reklam
"Tam bağımsızlık, bizim bugün üzerimize aldığımız görevin özüdür. Bu görev, bütün ulusa ve tarihe karşı yüklenilmiştir."
1961’de ilk konferansını yapan Bağlantısızlar Hareketi, ABD’nin yanı sıra SSCB sultasındaki bloğa da mesafe koyarak, bağımsızlık şiârının itibarını artırmıştı. ABD’nin silah yardımında Yunanistan’ı kayırdığı kanısıyla ve Türkiye’ye verdiği silahlara Kıbrıs’ta kullanım yasağı koymasına karşı 1965’te başlatılan sembolik “Millet Yapar” kampanyası, bu rüzgârın bir esintisiydi. İnönü’nün 1965’te hükümetten Kıbrıs’a müdahale girişimine tepki gösteren ABD’nin etkisiyle düşürüldüğü kanısı, CHP muhitinde de ABD’ye karşı havayı bozmuştu. Altı okun bu dönemde en fazla sola bükülen ilkesi, tam sıfatıyla pekiştirilen bağımsızlıktı. Bu, Kemalizmin sol üzerindeki markajını da pekiştirmekteydi. Anti-Amerikanzim suretindeki anti-emperyalizmin kültürel cephesi de vardı: Yön, 1965’te Coca-Cola içmeme kampanyası başlatmıştı örneğin. Milliyetçi-muhafazakârların da bu dönemde “Amerikan kültür emperyalizmi”ne kahrettiğini unutmamalı. Sözgelimi Necip Fazıl Amerikan mukallitliğini ve “milletler katışığı ile” had safhada “melezleşmiş” “Amerikalının içimize nüfuzu[nu] korkunç” buluyordu.
Sayfa 599Kitabı okudu
Bunlardan bazılan sahte bir bağımsızlık edindi, bazıları egemenliklerini elde etmek için savaşıyor, bazılan ise tam özgürlüklerini kazanmış ama sürekli emperyalist saldırı tehdidi altında yaşıyor. Bu ayrımlar sömürge tarihinden, başka bir deyişle ezme ilişkisinden kaynaklanıyor
Önümüzde duran çok ivedi yakıcı karar ise, bütün ulusalcı güçlerin merkezileşmesi ve bir ulusal hükümet oluşturmasıdır. Kemalist ilkeden ödün vermeden, Türk bayrağını yeniden “tam bağımsızlık” gönderine çekmek olmalıdır. Halkımız, okyanuslara dönüşerek tıpkı SEKA (Selüloz ve Kâğıt Sanayi Kurumu)'da, Tekel'de, Seydişehir'de, ERDEMİR'de,limanlarda, PETKİM'de, TÜPRAŞ (Türkiye Petrol Rafinerileri Anonim Şirketi)'ta, Telekom'da, KİT'lerde, bankalarda, Köy Hizmetleri'nde, fabrikalarda, tarlalarda, topraklarda, maden ocaklarında, alanlarda, dağlarda, taşlarda alev alev yanan meşaleler gibi “iş, ekmek, vatan” deyip, iş yerlerini vatan sayarak savunmayı sürdürmeli ve emperyalizmin oyunlarını bozmalıdır.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.