“ aşkın ilk soluğu, mantığın son soluğudur “ Antoine Bret
Cemreler
Bütün yollar seven kalplere çıkar
Gül dikenli his yolundan yürüdüm
benden önce cemreler dokunmuş
yapraklara iz
“Hiç kimseye kötülük etmedim. Yakınlarımı bahtsızlığa sürüklemedim. Gerçek evinde alçaklık etmedim. Kimseyi gücünün dışında çalıştırmadım. Benim yüzümden kimse korku duymadı, yoksulluk ve acı çekmedi, bahtsız olmadı. Tanrıların kötü gördükleri şeyleri hiçbir zaman yapmadım. Kölelere kötü muamele ettirmedim. Kimseyi aç bırakmadım. Kimseye göz yaşı döktürmedim. Kimseyi öldürmedim. Kimsenin kahpece öldürülmesini emretmedim. Kimseye yalan söylemedim. Hiçbir utandırıcı davranışta bulunmadım. Zina etmedim. Yiyecekleri pahalı ve eksik satmadım. Terazinin dirhemi üzerine hiçbir zaman elimi bastırmadım. Teraziyle tartarken hiçbir zaman hile yapmadım. Süt çocuklarının ağızlarından sütü uzaklaştırmadım. Hayvanları çalmadım. Tanrı’nın kuşlarını ağ kurup avlamadım. Ölmüş balığı tutmadım. Hiçbir arkın suyunu başka yöne çevirmedim. Ben temizim, temizim, temizim”.
Andersen’in “Sirke Testisi” adlı masalıdır bu. Bir balıkçı avladığı bir balığı serbest bırakır; buna teşekkür etmek isteyen balık da balıkçıya bir dilekte bulunmasını söyler. Balıkçının dileği gerçekleşir. Ne var ki, balıkçının bir karısı vardır, gözü yukarıda olup hiçbir şeyle yetinmez; ilkin kontes, sonra kral, en sonunda da Tanrı olmak isteyerek, balıkçıyı sürekli olarak balığa yollayıp durur. Kadının son isteğine içerleyen balık da, balıkçıya artık hiçbir dilekle kendisine gelmemesini söyler.
Açgözlülük sınır diye bir şey tanımaz, büyür, gelişir sürekli. Gerek masalda, gerek yaşamda, gerekse kendini beğenmiş kişinin cadı kazanından farksız ruhsal yaşamında güçlülük eğiliminin giderek büyüyüp sonunda bir Tanrısallık idealine dayandığını gözlemlemek ilginçtir. Söz konusu
vakaların en ağırlarında karşılaşıldığı üzere, böyle bir kimsenin ya bir Tanrı ya da Tanrı’nın yerini alan biri gibi davrandığı ya da sanki bir Tanrı’ymış gibi belirli isteklere kapılıp, belirli amaçlar güttüğünü görmek için çoğunlukla, uzun boylu araştırmalara gerek yoktur. Böyle bir durum, yani Tanrı
gibi olma çabası, böyle birinin kişiliğinin sınırlarını aşma yolunda içinde taşıdığı eğilimin en uç noktasını oluşturur. Özellikle günümüzde alabildiğine sık karşılaştığımız bir durumdur bu.
(beni göğsüne bastır İlayda
müthiş bir kırgınlık kıvamındayım)
insan tanrının aybıdır. kuşkusuz
doğrularımı satmaya hazırım
yazmak kanıttır. öyleyse
uçurum şairin duyum eşiği
(kayda değer cinnetim güzdür İlayda
tek koşulun nisan mı?)
boşluk patlamanın gerekçesidir. dedim
ki vefa da kör bir ihtiras
unutuş aynı yüze dökülür anımsayışla. yahu
biri şarkı söylesin yoruldum
(evine giden sokağa saptığımı düşün İlayda
ölmenin başka yolunu bilmiyorum)