Atalarımız millî mefkûre ile İslâmî kaynaştırdıkça tarihte görülmemiş bir kudret ve hayatiyet kazanmışlardı. Adalet ve insanlık duygularına dayanan bu mefkûre, cihân hâkimiyeti dâvâsı halinde yükselmiş, Osmanlı devrinde en mükemmel dereceye erişmişti. Üç kıt’ada ve eski medeniyet ülkelerinde kurulan imparatorlukta bu hâkimiyet “Nizâm-ı âlem’ adım alıyordu. Milletin ve devletin mevcudiyeti hikmetini teşkil ediyordu. Bu sebeple bu mefkûre ile birlikte devlet mukaddes idi. Uğrunda hayat, evlât ve her şeyin feda edilmesi gerekirdi. Tarihimizi dolduran kahramanlık destanları, milletimize mahsus olan kanun ve nizâm şuuru bu inancın tabiî bir neticesi idi.
Tarih şuuru, milletlerin hareket hatlarını tayine yarayan bir millî savunma silâhıdır.
Reklam
Allah, kendi devletine itaat istiyor insanlardan.
Kudüs-i Şerif'i hatırlamak, hatırlamak, hiç unutmamak için şahsiyetimizin ve zihnimizin başköşesine sağlam bir tarih şuuru, tarih yordamı koymak ihtiyacı içindeyiz. Kudüs-i Şerif hakkında yazılmayı bekleyen kitaplar var. 188 yıllık esaret dönemini enine boyuna anlatan müstakil bir kitap yazılmayı bekliyor.
Ne mutlu bize
Ne mutlu O'nun ümmetindenim diyene!..
Hicret
Allah'ın istemediği hayatı terk, istediği hayatı yaşama arayışıdır.
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.