İlim tahsiline önem veren bazı Nakşbendî şeyhleri tasavvufî eğitime yönelmek için medrese eğitimini bırakmayı düşünen gençlere müsâade etmez, tahsilini bitirdikten sonra tasavvufa yönelmelerini veya ikisini birlikte yürütmelerini tavsiye ederlerdi.
- "18.asır ortalarında Arabistan yarımadasında ortaya çıkan, on dokuzuncu yüzyılda geniş bir bölgeyi etkisi altına alan dînî ve siyâsî bir akım. Kurucusu Şeyh-i Necdî diye de anılan Muhammed bin Abdülvehhâb’dır. Benî Temîm kabîlesine mensûb olan ve 1699 (H. 1111) senesinde Necd gölündeki Hureymile kasabasına bağlı Uyeyne köyünde doğan
Selamun Aleyküm..
Öncelikle kitabı çok beğendiğimi söylemek istiyorum. Kısa sürede bitti bazılarına göre belki o da uzundur. Ama bana o kısa sürede çok uzun geldi sanki haftalardır okuyormuş gibiyim. Sanırım bunda Raci'nin payı yüksek, ben yazarı falan tamamen unuttum çoğu yerde ne güzel yazmış demeyi de bıraktım, Yahu Raci bu nasıl bir
Tasavvufa gelince: Tasavvuf, kalbini her şeyden ayırıp Allah'a yönelmek, başkalarına kıymet vermemek demektir. Bunun hulâsası da kalp ve âzâların ameli demektir. Amel bozulunca, aslı da kaybolur.
Ece Ceren Gültepe öncülüğünde güzel bir grupla okuduk bu kitabı. Okumadan önce biraz araştırdığımda polisiye olduğunu görüp sevinmiştim. Bol hareket bekledim kitaptan ama pek öyle olmadı. Her polisiye aksiyon dolu geçecek diye bir şey yok elbette ama zihinlerde nedense polisiye denince koşturmacalı bir şeyler canlanıyor hemen.
Kitap başlarda çok durağandı. Bir yazarın yeni tanıştığı bir kıza karşı hissettiği platonik aşkı okudum. Ama sonlarda kitap hareketlendi ve daha kolay aktı. Kitabın en çok sevdiğim yönü bölüm başlarına eklenen minik yazılardı.
İçinde tasavvufa da yer verilmiş olması kitaba farklılık katmış diyebilirim. Yazarın bu dördüncü kitabı olunca beklentim çok yükseldi sanırım. Bilinçlimi yaptı bilmiyorum ama anlatım tekniğinin kitabı yavaşlattığını düşünüyorum.
Sonuç olarak yalnız bir yazarın kendini arayış hikayesini okudum. Kitapta çıkılan bu hayat yolculuğunda karşımıza çıkan aşk ya da sevgi gibi şeylerin yalan olduğu, tek gerçek aşkın hakka yönelmek olduğu vurgulanmış. Sonu üzücü olsa de kitabın kahramanı doğru yolu bulmuş gibi görünüyordu.
Dört Kapı Kırk Makam öğretisi özünde; kişinin derece derece ahlaklanarak, iç temizliğine kavuşması, yükselip yücelmesi ve olgunluğa ulaşıp kamil bir insan olarak topluma hizmeti amaçlayan bir inanç/düşüncedir.
Dört kapının dördünün’de kendine özgü kuralları bulunmakta. Dört kapının’da kaynağı birdir; dört kapı dört Alem’e denk düşer. Kırk makamın
- İslam düşünce tarihinde leh ve aleyhinde en fazla konuşulan isimlerin başında Takiyyuddin İbn Teymiyye (v. 728/1328) gelmektedir. 661/1263 yılında Harran’da doğan İbn Teymiyye, Hanbeli mezhebinin güçlü âlimlerini içerisinde barındıran bir aileye mensuptur. Dedesi Mecdüddin İbn Teymiyye pek çok alanda eser veren bir âlimdir. Babası Abdulhalim’de,
Bismillahirrahmanirrahim.
Rabbim okumayı nasip ettiği gibi ilmini kalbe ve zahire aksettirmeyi de nail eyleyip, İbn Ataullah el-İskenderi zatından razı olsun. Ebü'l Abbas el Mürsi'nin müridi olarak tasavvufa giren el-İskenderi, bu kitabında kısa ve yalın cümlelerle şifa olanı, O'nun kelamını,tasavvuf boyasıyla kalbe mihenkliyor. Mutlaka temin
Allah korkusuyla dinin yasak ettiği şeylerden kaçınanlar, yani «Takvâ» sahibi olanlar ve «zühd»e sımsıkı sarılanlar her devirde ister istemez kendilerini tasâvvuf âlemi içinde bulmuşlardır. Çünkü zühd ve takvânın yüceliği, kişiye tasavvuf âleminin kapısını açmada anahtar olmuştur.