"Elde Kur'an gibi bürhan-ı hakikat varken
Münkiri ilzam için gönlüme sıklet mi gelir."
Sözün özdür ey can, tekellüf değil
Ledün ilminin zübde-i pâkidir
Bu, sümmettedarik tasannuf değil
Bu bir hikmet-i nur-u irfandır
Ki ehva ve lağv ve tefelsüf değil
Müzekkî-i nefs ve musaffi-i ruh
Mürebbi-i dildir,
Büyük varlık dairesi içinde her sonuç bir sebebe bağlı olduğuna göre, her şey son tahlilde İlk Sebep e geri gider. Böylece her bilme eylemi, aynı anda yaratma metafiziğini idrak etmenin bir parçası haline gelir. Bilmek, sadece varlıkların niteliklerini tasnif ve tahlil etmek değil, aynı zamanda insanı kemale ulaştıracak epistemik ve ahlaki vasıflara sahip olmak demektir.
Sebepler metafiziği, aynı zamanda iki yönlü bir bilme eylemini de mümkün kilar: Sebepler âleminden hareketle Allah'ı bilmek nasıl mâkul ve meşru bir yolsa, varliklar âlemini, yaraticısı olan Allah marifetiyle bilmek de mâkul ve meşru bir yoldur. "Doğal teoloji" olarak bilinen birinci yol bizi sonuçtan sebebe, sebeplerden ilk sebebe doğru giden epistemik bir yolculuğa davet eder. Alemdeki düzen, bizi bir Yaratıcı'nın varlığına götürür. "Nizam delili" olarak da bilinen bu akıl yürütmeye göre hiçbir sey tesadüfen ortaya çıkmamiştır. Tabiatta tesadüf değil "takdir" ve "tevafuk" vardır: Nasıl saatin varlığı saatçinin varlığını zorunlu kilıyorsa, âlemin varlık ve düzeni de bir Yaratici'nin varliğını zorunlu kilar. Böylece maddi varlık âlemi, metafizik bir ilkeyi bilmenin epistemik araci haline gelir.
kumaktan yorulup, bahçeye indim. Çardakda biraz oturup, dinlendim. Derken, bir tırtıl gözüme ilişki. Tesadüf değil, tevafuk var biliyorum. Düşün deniyor bana, düşünmem gerekiyor. Tırtıl yerlerde sürünüyor ve koza giriyor, tıpkı bizim, mezara girdiğimiz gibi...
Bir süre kozada bekletiliyor. Ardından kelebek olup uçuyor. Bütün bunlar sahne sahne canlandı zihnimde. Doğa; değişime uyum sağlamamda rehberlik etti bana. Yeniden şevk duyarak, eve çıkıp, araştırmalarıma devam ettim...