Uzaklaşıyorum ondan. Yine de şansı var. Oysa ben, üç yıldan beri öyle durgun hayat yaşıyorum ki! Bu acıklı yalnızlıklar bomboş bir katışıksızlıktan başka bir şey vermez bana. Yola koyuluyorum.
Onu elbette gidip göreceğim. Onu tüm kalbimle hâlâ seviyorum. Ona saygı duyuyorum. Bana gülümsüyordu. Önce gözlerini, sonra incecik bedeninin hatırasını unuttum. Gülüşünü elimden geldiği kadar tuttum aklımda. Üç yıl önce onu da kaybettim. Az önce mektubu patron hanımın elinden alırken, bu gülümseyiş birden gözümün önüne geldi. Anny'i gülümserken görür gibi oldum. Gene hatırlamaya çalışıyorum. Anny'nin bende uyandırdığı bütün sevgiyi duymak ihtiyacındayım. Fakat gülümseyişi hiç geri gelmiyor. Bitti artık. Bomboş, kupkuru kalakaldım.
Reklam
Eğer ölüm herkes için olağan ve meşru bir sondan ibaretse insanların ölmelerine engel olmak niye? Bir tüccarın ya da memurun fazladan beş, on yıl yaşamasının kime ne faydası var? Tıbbın gayesini, ilaçların acıları hafifletmesi olarak görürseniz kaçınılmaz olarak ortaya şu soru çıkar: Acıları hafifletmenin amacı nedir? İlk olarak, acıların insanı kusursuzluğa götürdüğü söylenir. İkinci olarak ise, eğer insanoğlu acılarını haplarla ve damlalarla hafifletebileceğini öğrenirse, bugüne kadar onları hem her türlü kötülükten koruyan hem de onlara mutluluk bahşeden dini ve felsefeyi tümüyle terk edebilir. Ölüm döşeğindeki Puşkin korkunç acılara maruz kalmış, zavallı Heine birkaç yıl felçli yaşamıştı. Peki acı çekmedikleri takdirde bir amip gibi bomboş ve anlamsız bir yaşam sürdürecek olan falanca Andrey Yefimıç ya da filanca Matryona Savişna’nın hasta olmasına engel olmak niye?
ölüm herkes için olağan ve meşru bir sondan ibaretse
Eğer ölüm herkes için olağan ve meşru bir sondan ibaretse insanların ölmelerine engel olmak niye? Bir tüccarın ya da memurun fazladan beş, on yıl yaşamasının kime ne faydası var? Tıbbın gayesini, ilaçların acıları hafifletmesi olarak görürseniz kaçınılmaz olarak ortaya şu soru çıkar: Acıları hafifletmenin amacı nedir? İlk olarak, acıların insani kusursuzluğa götürdüğü söylenir. İkinci olarak ise, eğer insanoğlu acılarını haplarla ve damlalarla hafifletebileceğini öğrenirse, bugüne kadar onları hem her türlü kötülükten koruyan hem de onlara mutluluk bahşeden dini ve felsefeyi tümüyle terk edebilir. Ölüm döşeğindeki Puşkin korkunç acılara maruz kalmış, zavallı Heine birkaç yıl felçli yaşamıştı. Peki acı çekmedikleri takdirde bir amip gibi bomboş ve anlamsız bir yaşam sürdürecek olan falanca Andrey Yefimiç ya da filanca Matryona Savişna'nın hasta olmasına engel olmak niye? Böyle düşünceler altında ezilen Andrey Yefimiç işleri oluruna bıraktı ve hastaneye her gün gelmeye başladı.
Sayfa 17 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Çocuksu insan yaratmak
Çocuksu insanlar (ara sıra aksiliklerinin tutmasını bir kenara koyarsak) sadece itaatkâr olmakla kalmazlar, aynı zamanda en iyi müşterilerdir çünkü satış teknikleri konusunda neredeyse hiçbir dirençleri yoktur. Platodan beri bir dizi ütopyacı yazar, iktidar sahiplerine nasıl çocukça hayatlar -yani kendilerinden daha iyi/üstün durumdakilere itaat edivermeye hazır hayatlar- pişirileceğine dair tarifler verdiler. Bu ütopyacı tasarılar üzerinde birkaç saniye düşünün. Göreceksiniz ki insanları birbirinden, doğal dostlarından ayırma işi listenin başında yer alır. Hepsi de yakın duygusal bağları -hatta kendinizle olan bağlarınızı dahi- içinizdeki kara tahtadan mümkün olduğunca silmeyi gerekli görür. Aile, derin dostluk, kilise, kültür, gelenek, kısaca otoritenin emirlerine karşı çıkan her şey şüpheli durumdadır. Bağımsız bir kafa hepsinden daha tehlikelidir. Ancak okulların sıralarında (Șimdi bilgisayar ekranının ve televizyonun önünü filan da saymalıyız.) oturarak geçirilen on iki yıl en zengin ve kalabalık iç hayatları bile bomboş ve ıssız bir çöle dönüştürecektir.
Nargile kafelerde marpuçlarını emerek etrafı seyreden petrol zengini turistler, hasır sandalyelerinin köşesine yasladıkları alışveriş poşetleriyle, iştahla yabancısı oldukları bu şehre bakıyorlar. Bakmak onların tekelinde artık , hafızalarına kazıyorlar, gittiklerinde anlatacakları şeyleri olsun öyle değil mi ya? Sadece alışveriş yaparak tanınmaz bir şehir. Farkında değiller bunun bir tezgah olduğunun, her şey onlara göre hazırlanmış. Bu bir dekor, tam da görmek istedikleri gibi her şey, tam da oturmak isteyecekleri bir kafede, önlerinden onlarınkine benzemeyen giysilerimizle geçip gidiyormuş gibi yapıyoruz. Gerçek değiliz hiçbirimiz, onlar için her şey, anılar biriktirsinler diye. Kahkaha atıyor bir genç, tam da önlerinden geçerken, sonra sersefil hayatına geri dönüyor, selfie çekmek gibi, sadece kameralara gülümsüyor. O önünden geçtikleri binalar birer maket, ardına bir baksalar harabe, kimse yok oralarda, bomboş. Biz bomboşuz, sokak çalgıcıları onlar için çalıyor, kadarıda bayılmazdık hiç, onlar seviyor diye dizildiler vitrinlere, onlar seçiyor diye var bu deniz, tekne turları, alışveriş merkezleri, martılar bile onlar seviyor diye bağırıp duruyor, kediler onlar sevmedikleri için sınıyorlar köşelere. Biz onlar için varız, bizi onlar yarattı, alışveriş poşetleri gibi, ağzına kadar dolu ve ruhsuz.
Sayfa 122 - Doğan Kitap, 1.BaskıKitabı okudu
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.