Çocuksu insan yaratmak
Çocuksu insanlar (ara sıra aksiliklerinin tutmasını bir kenara koyarsak) sadece itaatkâr olmakla kalmazlar, aynı zamanda en iyi müşterilerdir çünkü satış teknikleri konusunda neredeyse hiçbir dirençleri yoktur. Platodan beri bir dizi ütopyacı yazar, iktidar sahiplerine nasıl çocukça hayatlar -yani kendilerinden daha iyi/üstün durumdakilere itaat edivermeye hazır hayatlar- pişirileceğine dair tarifler verdiler. Bu ütopyacı tasarılar üzerinde birkaç saniye düşünün. Göreceksiniz ki insanları birbirinden, doğal dostlarından ayırma işi listenin başında yer alır. Hepsi de yakın duygusal bağları -hatta kendinizle olan bağlarınızı dahi- içinizdeki kara tahtadan mümkün olduğunca silmeyi gerekli görür. Aile, derin dostluk, kilise, kültür, gelenek, kısaca otoritenin emirlerine karşı çıkan her şey şüpheli durumdadır. Bağımsız bir kafa hepsinden daha tehlikelidir. Ancak okulların sıralarında (Șimdi bilgisayar ekranının ve televizyonun önünü filan da saymalıyız.) oturarak geçirilen on iki yıl en zengin ve kalabalık iç hayatları bile bomboş ve ıssız bir çöle dönüştürecektir.
Nargile kafelerde marpuçlarını emerek etrafı seyreden petrol zengini turistler, hasır sandalyelerinin köşesine yasladıkları alışveriş poşetleriyle, iştahla yabancısı oldukları bu şehre bakıyorlar. Bakmak onların tekelinde artık , hafızalarına kazıyorlar, gittiklerinde anlatacakları şeyleri olsun öyle değil mi ya? Sadece alışveriş yaparak tanınmaz bir şehir. Farkında değiller bunun bir tezgah olduğunun, her şey onlara göre hazırlanmış. Bu bir dekor, tam da görmek istedikleri gibi her şey, tam da oturmak isteyecekleri bir kafede, önlerinden onlarınkine benzemeyen giysilerimizle geçip gidiyormuş gibi yapıyoruz. Gerçek değiliz hiçbirimiz, onlar için her şey, anılar biriktirsinler diye. Kahkaha atıyor bir genç, tam da önlerinden geçerken, sonra sersefil hayatına geri dönüyor, selfie çekmek gibi, sadece kameralara gülümsüyor. O önünden geçtikleri binalar birer maket, ardına bir baksalar harabe, kimse yok oralarda, bomboş. Biz bomboşuz, sokak çalgıcıları onlar için çalıyor, kadarıda bayılmazdık hiç, onlar seviyor diye dizildiler vitrinlere, onlar seçiyor diye var bu deniz, tekne turları, alışveriş merkezleri, martılar bile onlar seviyor diye bağırıp duruyor, kediler onlar sevmedikleri için sınıyorlar köşelere. Biz onlar için varız, bizi onlar yarattı, alışveriş poşetleri gibi, ağzına kadar dolu ve ruhsuz.
Sayfa 122 - Doğan Kitap, 1.BaskıKitabı okudu
Reklam
Çoktan postaya vermişler seni Ağzı kapatılmış hayat Damgası üstünde yetim Mektup acıyor Hangi hayata gitse Hangisinden geri dönse Zarfı hiç değişmiyor Bu ne az hayat Bu ne çok yetim Haydar Ergülen
Benim şimdi üstünde durmak istediğim hastalıksa devası asla bulunamayacak gibi görünen bayağılık. Küçüklüğümden beri semptomlarına tanık olduğum için ona karşı bir bağışıklık kazandığımı sanıyordum. Ama birdenbire öylesine bulaşıcı oldu ki katı-ahlakçı biri olmadığım halde tutucu sözler etmeye zorluyor beni: Kişioğlu bayağılıktan ölebilir mi? Bence ya ölür ya da ölmekten beter olur.
Sayfa 279 - YKYKitabı okudu
Bu âlem oyun yeridir, ölüm de gece. Geri döner gidersin, fakat kese bomboş, sen de yorgun argın! Din kazancı; aşktır, gönül cezbesidir, Hak nuruna kabiliyettir.
Sayfa 179
Gecenin geç bir saattinde, uykuyla ve uyanıklık arasındayken ben, yedi benliğim hep beraber oturup, fısıltıyla sohbet etmeye başladılar: İlk benlik: İşte, yıllar boyunca ben, bu delinin içinde yaşadım durdum, gündüzleri acı üstüne acı verip, geceleri onu hüzne boğdum. Artık kaderime daha fazla boyun eğemem, isyan etmeliyim. İkinci benlik:
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.