Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Okul yaşadığınız topluma ihtiyacınız olduğuna sizi inandırmaya çalışan bir reklam ajansıdır. Böylesi bir toplumda marjinal değerler olağan sınırların ötesine geçmiştir. Toplum en büyük birkaç tüketiciyi yeryüzünü tüketmesi ve şişmiş midelerini doldurmak daha küçük tüketiciler üzerinde hakimiyet kurmak onları disipline etmek ve sahip oldukları ile yetinmekten memnuniyet duyanları pasifize etmek için gücü ele geçirmede rekabet etmeye zorlamaktadır. Doymamışlık ethosu fiziksel tahribatın toplumsal kutuplaşmanın ve psikolojik pasifliğin köklerinde yer almaktadır. Değerler planlanmış ve tasarımlanmış süreçlerde kurumsallaştırıldığında modern toplumun üyeleri iyi yaşamın hem kendilerinin ve hem de toplumuna inanmaya ihtiyaç duydukları değerleri tanımayan kurumlara sahip olmasından ibaret olduğuna inanmaktadırlar. Kurumsal değer bir kurumun üretim seviyesi ile tanımlanabilir. insanın buna tekabül eden değeri bu kurumların üretimlerini tüketme ve itibar etmeme davranışı ile ölçülmektedir ve bu yeni ve daha yüksek bir talep yaratmaktadır. Kurumsallaştırılmış bir kişinin değeri istenmeyenleri eleyen bir birim olarak kapasitesine bağlıdır. Bir hayali kullanmak için kişi kendi el işini doğru konumuna gelmiştir.. insanoğlu kendisini sahip olduğu araç gereçleri ile üretilmiş olan değerleri yakan bir fırın olarak tanımlanmaktadır..
Sayfa 138
Sistem bir toplumsal değerler ve sınıflandırmalar sistemidir artık. Tüketim toplumunda gerçek ihtiyaçlar ile sahte ihtiyaçlar arasındaki ayrım ortadan kalkmıştır ve bireyler tüketim mallarını satın almanın bunları göstermenin ayrıcalık ve itibar getirdiğine İnanır. Artık ihtiyaç hem Toplumda ayrıcalıklı bir yer edinmek hem de tüketim toplumuna uyum sağlamak haline gelmiştir.
Reklam
bu toplumsal bakış, depresyonu bir çeşit protesto olarak gören bazı psikanalistlerin bakış açılarına da yansır. endüstriyel toplumlarda insanlar enerji üniteleri olarak ele alındıkları için, farkında olsunlar ya da olmasınlar buna direneceklerdir. böylece, günümüzde depresyon olarak damgalanan durum, tahakkümün güncel biçimlerinin reddi olarak, eski-moda histeri gibi görülebilir. toplum işlevsel değerler ve ekonomik üretimde ısrar ettikçe depresyon kaçınılmaz bir sonuç olarak çoğalmaya devam edecektir. benzer şekilde, modern toplum tatmin arayışımızda bizi otonomi ve bağımsızlığa sevk ettiğinde de direniş bu tür değerlerin tam tersi biçimini alacaktır. modern toplum bolluğun orta yerinde sefalet yaratır. bu nedenle depresyon "ne olmamız gerektiğini" söyleyenlere HAYIR demektir.
Toplumsal sınıf, yalnızca ekonomik kudret kıstası esas alınarak anlaşılabilecek bir olgu değildir: reel veriler kadar, toplumların çok karmaşık zihinsel süreçlerin sonunda oluşturdukları değerler de, bu olguların içeriğini belirleyebilmektedir.
Cezaları ağırlaştırmak, hiç de suçluların gözünü yıldırıp suçtan uzak tutmaz, tersine bir kahraman sayılacakları yolundaki içlerinde yaşayan inancı güçlendirir. Suça yönelik kimselerin egosentrik (ben merkezli) bir dünyada yaşadığı unutulmamalıdır. Öyle bir dünya ki gerçek cesaret, özgüven ve toplumsallık duygusu ya da toplumsal değerler sezgisi gibi şeyleri asla barındırmaz kendisinde. Suça yönelik bir kimse toplum içine karışma yeteneğinden yoksundur. Nevrozluların kendi aralarında bir kulüp ya da dernek kurmalarına seyrek rastlanır. Bunun gibi meydan korkusuna yakalanmış kimselerden ve akıl hastalarından da böyle bir şeyi beklemek fazla iyimserlik olur. Sorunlu çocuklar ve kendi canlarına kıymayı tasarlayan kimseler de hiçbir vakit başkalarıyla dostluk kuramaz ve bu davranışları için asla bir neden gösterilmez.
Osmanlı'da sosyolojinin oluşum sürecine dikkat çeken Doç. Dr. Hüseyin Akyüz, “sosyoloji geleneği” için şu değerlendirmeyi yapar: “ “Sosyolojinin Batı'da doğmuş olduğu” yargısına bütünüyle katılmak bir hayli zordur. Ancak Batı'da geliştiği ve belli bir üslüp kazandığı her türlü şüpheden uzaktır. Batı düşüncesinin bir parçası olarak anlamaya ve öğretmeye çalıştığımız sosyoloji, zaman zaman bilimsel bir hareket, zaman zaman ideolojik bir dünya görüşü, çoğu zaman da içinde bulunduğu toplumsal düşüncenin problem ve sıkıntılarını yansıtıyordu. Yani Batı ülkelerindeki “sosyal olma' durumunu anlamak ve anlatmak istiyordu. O ülkelerde ne ile uğraşıyorsa, bizde de aynı şeylerle uğraşmaya başladı. Bir dereceye kadar da Batı'nın üstünlüğünü savunan, kavram ve fikirler ithal eden ve bizi bunlara uymaya zorlayan bir görünüm içerisinde oldu. Birkaç tane yerli amaç taşıyan çalışmanın dışında, genel olarak söylemek gerekirse, bizdeki mevcut problem ve değerler yerine, Batı'da olmuş bitmiş olandan hareket ederek bunları bizde aramaya, hatta var etmeye çalıştı. Diğer bilimlerin durumu da sosyolojiden pek farklı değildir. Burada üzerinde ısrarla durmak istediğimiz ana konu, bir isim veya form meselesi değildir. Esas olan muhteva, yani öz meselesidir. Sosyolojiye isterseniz ilm-i ümran”, isterseniz 'içtimâiyat ilmi, isterseniz toplum bilimi” deyiniz, sonuç değişmez. Ana mesele, sosyolojik düşüncenin yerli öğelerle örülerek bilimsel bir geleneğin oluşturulmasıdır.”(Akyüz, H.(1991,Nisan)."Sosyolojimizin Sosyolojisi"Soruşturmasına Cevap, Milli Kültür, Sayi 83, s.14-15)
Erkan ÇavKitabı okudu
Reklam
Enstitüler kapanmasa ne olurdu?
BAYKURT: Bir ulusal kirizma yapılacaktı.Türk halkının en tabanı sayılan köylerden pek çok değerler üste,gün yüzüne çıkacak,bunlar toplumsal yaşamda,yönetimde,politikada,güzel sanatlarda,bilimlerde etkin rol alacaktı.Bir canlanma gelecekti Türkiye'ye.Demokratik yaşamda köylülerin de etkin olduğu bir dengeye varılacaktı.Bunlar engellendi.Bence acı olan yan bu. Türkiye,içinde bulunduğu zorluklardan,köylüleri karanlıkta tutarak çıkabileceğini sanmasın.Toprak ağaları tersini söyledi Meclis'te. Ve onların dediği oldu.
İnsan toplumlarında iyi, doğru, adalet, erdem gibi ahlaksal değerler vardır ve insanlar toplumsal yaşamlarını bu değerlere göre düzenlerler
Sayfa 20 - İmgeKitabı okudu
Gerçekliğe gelince, o, varlık ve onun oluşunu hayatın tekâmülü halinde vicdani bir akış olarak hissetmektir.
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.