Birlikte yaşamamızın vardığı yer insanın insanı sömürmesi suretiyle işleyen bir toplum düzeni ise yani toplum hayatı "insan insanın kurdudur" kuralına uyularak işleyiş gösteriyorsa demokrasiden beklenilen bir türlü olacak; eğer o toplumun insanları "birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için" kuralı uyarınca yaşamayı benimsemişlerse demokrasi talepleri başka türlü tezahür edecektir. Katılım ancak ikinci yaklaşımın ürünü olabilir.
Batı medeniyetinin, dolayısıyla dünya sisteminin yer küreyi etkisi ve baskısı altına alma süreci bazı insanların diğer bazı insanlara ait maddi ve manevi değerleri yağmalamasıyla yaşandı. Günümüzde aynı sürecin yürürlükte olduğunu ve üstelik yolu üzerindeki engelleri kolaylıkla kaldırarak hızlı mesafe katettiğini görüyoruz. Demek ki bugün toplumlara baskın çıkan sadece yağmalama ahlakıdır. Bu ahlak içinde demokratik talepler öncelikle kendini yağmalatmamak yönünde olacaktır. Ama yürürlükteki ahlak tahrip edilmediği takdirde insanlar yağmadan zarar görmemenin yolunun yağmaya iştirak etmekten geçtiğine inanacaklardır. Nitekim, öyle olmaktadır ve yalnız Türkiye'de değil, dünya sisteminin hükümranlık kurduğu her yörede "köşe dönücü" felsefenin yerleşmesinin dayanağı budur.