Schopenhauer'in öğretisini, biz, böyle anlıyoruz. Müzik, istencin dili olarak
dolaysızdır, bizim düş kurma gücümüzü uyandırdığını seziyoruz. Müzik, bize
seslenirken görünmüyor, canlılıkla devinen tinsel evreni biçimlendiriyor, evreni
benzeşimli bir örnek içinde gövdeleştirerek önümüze koyuyor. Uygun bir müziğin
gerçek etkisi altında, görünüm ve kavram daha yüksek bir anlamlılık kazanır.
Böylece Dionysos sanatı Apollo'ca sanat olanakları üzerinde iki yanlı etkide
bulunur: müzik, Dionysos'ca genelliğin özdeş görüşünü etkiler, öte yandan benzer
türdeki görünümü de en yüksek anlamlılık içinde ortaya çıkarır. Bu özüne
inilmeyen, kendiliğinden anlaşılmayan, olayların pek derin olmayan
incelenmesinden ben, müziğin yetisi olan, çok anlamlı örneği doğuran, söylenceyi
ve tragedyaya özgü söylenceyi çıkarıyorum: bu söylence Dionysos'ca bilgiden
birtakım benzerlikler içinde söz eder. Ben, lirik ozanın ortaya çıkışı olayında,
müziğin bu lirik ozanın içinde ne denli didindiğini, Apollo'ca görünümler içinde
müziğin özü üstüne bilgi verildiğini göstermiştim. Şimdi, müziğin en yüksek
aşamasında bile, bir ulu biçimlenmeye varması gerektiğini, bunun için
uğraştığını düşünelim. Burada müziğin gerçek Dionysos'ca bilgeliği için simgesel
bir anlatım bulmayı da bildiğini anlamaya çalışalım. Öte yandan biz, bu anlatımı
tragedyada, genellikle de trajik kavramında bulamazsak, nerede bulabiliriz?