Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Tristan da Cunha

Tristan da Cunha
@tristandacunha
Doktora
9 okur puanı
Ağustos 2018 tarihinde katıldı
Bizim bunca önemsediğimiz dünya, sınırları bilinmeyen evrende, galaksiler arasında, güneş sisteminde yer alan ve uzaktan soluk, mavi bir nokta olarak bile fark edilemeyen, belki de evrende bir matematik büyüklük ifade etmeyen toz zerresi. Biz de onun üzerinde kısacık bir an yanıp sönen, yaşam belirtileriyiz ..... Ne zaman canım sıkılsa; ne zaman insanların açgözlülüklerinden, hırslarından, tatmin edilmemiş egolarından ve aptallıklarından sıkılsam, hemen Erasmus'a sarılır, birkaç paragraf okurum. (Erasmus- Deliliğe Övgü) ...... Gerçekten de barış yerine savaşı, zevk yerine cefayı, dostluk yerine bin bir dikenli düşmanlığı seçen ve şu dünyadaki kısacık misafirliği birbirine zehir etmek için uğraşan bir canlı türüne delilikten başka hangi sıfat yakıştırılabilir?
Reklam
Zeki insan kurnaz olmaz, kurnazlar da zeki olamazlar. Çağımızda zeka denince akla ilk gelen insanlardan biri Albert Einstein değil mi? Hep ona gönderme yapıldığı, hep o örnek verildiği için ben de zeka/ kurnazlık arasındaki uzlaşmaz çelişkiyi bir örnek vererek anlatmaya çalışayım: Einstein'ın evrensel zekasından hiç kimsenin kuşkusu yok. Ama ya
Sayfa 12
Çünkü orta zekalılar, pek bilgili olmasalar da, kurnazdırlar ve uyumludurlar.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Liyakatsız bir şekilde yönetici koltuğunda oturanlara:
Bürokrasinin, yeteneksizler dayanışmasının, küçük kıskançlık ve ayak oyunlarının, kısacası örgütlenmiş orta zekalıların, bir ozan-öğretmen ve öğrencilerini ezmesini, parçalamasını anlatan müthiş bir film. (Ölü Ozanlar Derneği) ..... Üzerlerinde bir sevgisizlik kabuğu taşıyan orta zekalılar, toplumdaki saygın yerlerini koruyabilir, insanların yaşamları hakkında kararlar verebilir, hepimizi yönetebilir ve pijamalarını giyip balkonlarına kışlık odunlarını istiflerken, NE BİZLER NE DE VİCDANLARI tarafından rahatsız edilirler.
Sayfa 21
Maalesef!
Türkiye bir çete savaşları ülkesidir. İnsanlar açık konuşmaz; sembollerle, imalarla, dedikodularla kendilerini ifade ederler....Yaşamımın bana öğrettiği en önemli gerçek şu: Türkiye iyi niyetli insanlara göre bir ülke değil. Bir Anadolu türküsünün de dediği gibi: "Bizde adet böyledir / Güzeli ağlatırlar, çirkini söyletirler."
Reklam
Sürüden ayrılan insanı hiçbir rejim sevmez. Sürüden ayrılmanın, birey olmanın ve kendi kafasıyla düşünmenin en önemli göstergesi ise okumaktır.
Sayfa 35
Doğa açısından insanın tek önemi türünü devam ettirebilmesi. Joseph Campbell bu yüzden, "Çocuğu olduktan sonra bir insan doğa bakımından ölü sayılır" diyor. Ne acı değil mi!
Sayfa 34
Bir insanı, sorunu onun açısından düşünmeye alışmadıkça anlaman olanaksızdır.
Kurnaz insanin sessizliği! Liyakatsız, cahil toplumun acı sonu.
Adaya ayak basan uzmanın etkili bir konuşma yapacağını sanıyor, bunu heyecanla bekliyorduk ama ne yazık ki o sessiz kalmayı tercih etti.....Bu suskun hali efsaneyi daha da büyütmüş, onun gerçekten önemli bir adam olduğu yönündeki kanıları güçlendirmişti. Baksanıza, adam kendini övmek ya da kabul ettirmek için hiçbir şey söylemiyor, sadece hafifçe gülümsemekle yetiniyordu. Adamıza gelmekle bize bir ayrıcalık tanıdığı, bir hediye verdiği duygusu uyandırıyordu. Uzman bu suskunluğu adada kaldığı bir hafta boyunca sürdürdü, ancak çok önemli gördüğü bir iki talimat konusunda ağzını açtı. Bu da kendisine duyulan saygının derinleşerek artmasına neden oldu.....Bunun üzerine herkes canlandı, uzmanı bulup hesap sormak için yakıcı bir ihtiras duymaya başladı....Vapur demir almış gidiyordu, leylekleri gözlerken ne vapuru hatırlamıştık ne de başka bir şeyi......Uzman herhalde güvertede hem paralarını sayıyor hem de bir sonraki durakta göstereceği mucizeleri bekleyen insanları düşünüyordu. Kısacası onu elimizden kaçırmıştık. Lanetli adamızda, alacalı bulacalı zehirli yılanlarımızla birlikte yaşamaya devam edecektik.
Sayfa 161 - Remzi Kitabevi
"Deve büyük, ot yer; şahin küçük, et yer!"
Sayfa 168 - Remzi Kitabevi
Reklam
Hafızasız Toplum ve Gerçekleri Söylemek..
Ben sesimi çıkarmadım çünkü son aylarda yaşadıklarım, bana bir şeyi aklımdan hiç çıkmayan bir hayat dersi olarak öğretmişti: Ne yaparsan yap ama adalıların rüyalarını çalmaya kalkma. Bir umuda bağlanmak isteyen komşularına, bunun yalan olduğunu söyleme, kimseyi gerçekçi olmaya çağırma. Çünkü bunalan insanların, yalan bile olsa bir umuda sığınma ihtiyaçları, gerçeği söyleyenlerden nefret etmesine yol açıyor. Aradan bir süre geçip haklı çıksan bile bir şey ifade etmiyor bu. Çünkü o zamana kadar başlangıçtaki koşulları unutmuş oluyorlar.
Sayfa 154 - Remzi Kitabevi
Cahil insanın öngörülü olamaması
... Martılarla mücadelede yepyeni bir taktik denemeliydi. Savaşın birinci kuralı, düşmanın karşısına başka düşman güçleri çıkarmak ve onları birbirine kırdırmaktı. Bu dahice fikir (!) komşularımız tarafından alkışlandıktan sonra, Başkan Köpekbalığı, müthiş savaş stratejisini açıkladı: Adaya tilkiler getirilecekti. Tilkiler martı yuvalarını çalar, onları yer ve böylece martı nüfusunun azalmasını sağlayabilirdi. Adada hiç tilki bulunmaması, martıların bu kadar çoğalmasına, "it sürüsü kadar" artmasına neden olmuştu. Bundan sonra bu imkanı bulamayacaklardı.
Sayfa 128 - Remzi Kitabevi
Başkan adaya geldiği ilk günden beri 1 Numara'yı gözüne kestirmiş. "Sen bana baba yadigarısın!" diyerek onunda saatlerce konuşmuş. "Durumuna çok üzüldüm" demiş. "Rahmetli baban görse o da üzülürdü. Bunca servet ve isim sahibi ünlü bir ailenin oğlu olarak şu haline bak. Adadaki ayak takımına karışmış durumda yaşayıp gidiyorsun. Çünkü seni zararlı eşitlik fikirlerine, uyuşukluğa, haklarını savunmamaya alıştırmışlar. Oysa insanlar eşit değildir. Güçlüler ve zayıflar vardır ve hayat bunlar arasındaki mücadeleden ibarettir. Sen güçlüler arasındaki yerini almalısın. Turizmin bunca geliştiği, milyar dolarların kıyılara ve adalara aktığı bir dönemde, bu adanın değerini ölçebilir misin? Ha ölçebilir misin? Adalılar seni kandırmış, elindeki pırlantayı boncuk sanmana yol açmış. Sen servet sahibi bir insansın ve ona göre davranman gerekir. Eşitlik, dostluk, demokrasi... bunlar hep zayıfların uydurduğu saçmalıklar. Çünkü onların yaşayabilmek için bu gibi kavramlara ihtiyacı var. Güçlünün ise bir tek isteği vardır: Daha fazla güç!"
Sayfa 71 - Remzi Kitabevi
Corinne'e şöyle yazacaktı: "İnsan uzun ve yorucu bir yolda, batıdan doğuya iki ay süren bir yolculuktan sonra bir an olsun dinlenmeye hak kazanır derdiniz, değil mi? Ne gezer! Dinlenmek galiba ancak öldükten sonra nasip olacak."
Milletin şanlı geçmişindeki nitelikler, azim, cesaret ve gurur, Gelibolu sırtlarında bir kez daha kendini göstermişti.
Sayfa 125 - Altın Kitaplar
Bir çarpışma sırasında Mustafa Kemal'in bulunduğu sipere düşman bataryası ateş açar. Menzili tam olarak hesaplamışlardır, mermilerden biri siperin ilerisine düşer; ikincisi yirmi metre kadar yakına ve üçüncüsü daha da yakına... Dördüncü mermi tam siperin kenarına, Mustafa Kemal'in oturduğu yere isabet edeceği kesin şekilde bellidir. Subaylardan biri kaçması için yalvarsa da o "Artık çok geç" der. "Askerlerime kötü örnek olamam"
Sayfa 121 - Altın Kitaplar
Reklam
Mustafa Kemal korkusuzca ateş altında durarak emirler veriyor ve askerlerini cesaretlendiriyordu. Bir ara bir şarapnel parçası tam göğsüne isabet etti. Yaverlerinden biri dehşet içinde, "Vuruldunuz efendim!" diye bağırdı. Mustafa Kemal başkaları duymasın diye eliyle yaverinin ağzını kapayarak, "Yok öyle şey" diye cevap verdi. Şarapnel parçası, göğüz cebine çarparak cebin içindeki saati parçalamış ve göğsünde yalnız büyükçe bir çürük bırakmıştı. Sonradan Harbiye'deki günlerinden beri kullandığı saati çıkardı ve "İşte bir saat ki bir hayat değer".
Sayfa 120 - Altın Kitaplar
o geceki duygularını şöyle anlatıyordu: "Böyle bir sorumluluğu yüklenmek kolay iş değildi; ama zaten vatanım mahvolduktan sonra ben de yaşamamaya karar vermiş olduğum için, bu sorumluluğu layık olduğu gururla üzerime aldım"
Sayfa 114 - Altın Kitaplar
...o akşam hatıra defterine "Sormululuk yükü ölümden de ağır" diye yazdı.
Sayfa 112 - Altın Kitaplar
Harekatı gemisinden izleyen Hamilton, sonradan Gelibolu Hatıraları'nda şunları yazacaktı: "İndirdiğimiz onca vahşi darbeye rağmen, gebe dağlar hala Türk doğurmaktaydı"
Sayfa 102 - Altın Kitaplar
"Burada benimle beraber dövüşen her asker bilmelidir ki, tek bir adım dahi gerilememek namus borcudur. Hepinize şunu hatırlatırım ki, siz şimdi dinlenmek isterseniz yurdumuz hiçbir zaman huzura kavuşamaz."
Sayfa 103 - Altın Kitaplar
"Size ben taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimizi başka kuvvetler ve başka kumandanlar alabilir...." diyordu. Gerçekten de o çarpışmanın sonunda 57. Alay'ın hemen hemen bütün erleri ölmüş bulunuyordu. Düşman tüfeklerinin açtığı ateş perdesi arasından, durmadan hücum ederek Türk ordusunun tarihinde ölmezliğe eriştiler.
Sayfa 100 - Altın Kitaplar
Reklam
Dini güçler demokrasinin yerleşmesine karşı koyacaklardı. Müslümanlık, gücünü tartışmadan değil, baskıdan; düşünce özgürlüğünden değil, kayıtsız şartsız itaatten alırdı.
Sayfa 64 - Altın Kitaplar
Geleceğin toplumlarına biçim verebilecek yapıcı ruhun ancak Batı'da bulunduğunu anlamıştı. Doğu politikasının dalaverelerinden, kaçamaklarından, düşünce ve sözlerindeki kaypaklık ve örtülülükten nefret ediyordu. Kendisi içinden geçeni olduğu gibi açıklamayı, aka ak, karaya kara demesini severdi. O kadar ki bu açık sözlülüğü düşmanlarını çileden çıkarmakla kalmaz, çok vakit dostlarını bile zor durumda bırakırdı.
Sayfa 64 - Altın Kitaplar
Mustafa Kemal "Büyüklük, memleketin mutluluğu için ne gerektiğini kestirmek ve doğruca bu amaca doğru yürümekten başka bir şey değildir... Kendi kendinin büyük değil, küçük ve zayıf olduğuna, ama hiçbir yerden yardım ummadan sonunda bütün engelleri aşacağına inanacak ve arkadan biri çıkıp da sana büyük adam derse gülüp geçeceksin" dedi.
Sayfa 63 - Altın Kitaplar
- "Sen bugünün adamı mı olmak istiyorsun, yoksa yarının adamı mı? - "Elbetteki yarının adamı" - "Öyleyse sen de benim gibi bu parayı kabul etmeyeceksin."
Sayfa 38 - Altın Kitaplar