İlkbahar yağmurları vuruyordu başımı yasladığım otobüsün camına. Yağmur damlası temas ettiği nokta üzerinden iz bırakıp süzülerek yok oluyordu. Üzerinden kar beyazını atan toprağı yemyeşil çayırlar süslüyordu. Murat Çobanoğlu'nun "dağlar yeşillenmiş, yayla zamanı" dediği gibiydi doğanın tasviri. Kulaklık takmış, otobüsün zor bela
«Nereden geliyor bu acı? Kendisini anlamlı ve coşkulu bir yolculuğun içerisinde bulamamaktan geliyor. Ama bir taraftan bunun mümkün olduğunu da hissediyor. O nedenle bir yakarış, bir özlem başlıyor. Biz de türkü yakıyoruz! Türküler aracılığıyla acımızı, sızımızı dile getirip yakarıyoruz. Türkülerimiz kendisi olamayan, kendisiyle ilişki kuramayan, dolayısıyla diğerleriyle de düzgün bir ilişki içine giremeyen insanların öykülerini, duygularını anlatıyor. Neredeyse her sorunun kökeninde bu var.»
Raymalı-aga kendi zamanında çok tanınmış bir cırav (yırcı), bir ozan idi. Daha küçük yaşta ün kazanmıştı. Tanrı vergisi bir yetenek ve kişiliğinin üç güzel özelliği sayesinde bozkırın en ünlü yırcısı, âşık ozanı olmuştu: Güftesini kendi yazar, bestesini kendi yapar ve güzel sesiyle bunları hem çalar, hem söylerdi. Dinleyenler ona hayran
Türküler aracılığıyla acımızı sızımızı dile getirip yakarıyoruz. Türkülerimiz kendisi olamayan, kendisiyle ilişki kuramayan, dolayısıyla diğerleriyle de düzgün bir ilişki içine giremeyen insanların öykülerini, duygularını anlatıyor.
Mehmet Özbek, "Türküler oya gibi işlenir, birer romandır, bizim hayatımız ve tarihi belgelerimizdir.”
Mehmet Özbek, “ Kendi türküsünü söylemeyenler başkasının türküsünü söyler”
“ TÜRKÜLERİN DİLİ
Türkülerimiz, hakikati olduğu gibi görüp söylemekten çekinmeyen ermişlerin ve cesur kimselerin söylemleridir. Türk insanının düşünen, soran;