Aile denen şey, her geçen gün bana, sevildiğine inanmak ve kendini huzurlu, rahat ve güvende hissetmek için herkezin bir süreliğine içindeki cinleri ve şeytanları saklayıp susturarak mutluluk taklidi yaptığı bir kalabalık olarak görünüyordu.
Batılı gözlemci İstanbul’da mezarlıkların şehrin gündelik hayatına girişini, bence “ölçüyü kaçırarak” gözlemler. Ama Flaubert’in de fark ettiği gibi daha sonra batı etkisinde yok edilecek bu nitelik şehrin o zamanki önemli bir özelliğidir de.