Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Umut Cem Zeybek

Umut Cem Zeybek
@umut3200
2 okur puanı
Mart 2023 tarihinde katıldı
"Bin Taht Salonuna gidip Safkanlılara senin canıni bağışlamaları için yalvardığımda, onlara senin küçük bir çocuk olduğunu söyledim," "Fakat fevkalade Egon emeros ayağa kalkıp, 'O aptal bir çocuk,' dedi, 'çılgın, pervasız ve hayatta kalması tehlikeli.' Ejderhaların küçükken kerametti. Büyüdüklerinde ölüm ve tahribat oldular. Dünyanın üzerinde duran alevli bir kılıç." Xaro gözyaşlarını sildi. "Seni Qarth'ta öldürmeliydim."
Reklam
Robert Baratheon
**Ejderhanın üzerine çekiç düştüğünde, yeni bir kral ortaya çıkacak ve onun önünde kimse duramayacak. -Yedi Krallık Şövalyesi**
"Hayır, dinle beni Daenerys Targaryen. Cam mumlar yanıyor. Yakında beyaz kısrak gelecek. Ve onun ardından ötekiler. Deniz canavarı ve kara alev, aslan ve grifin, güneşin oğlu ve maskaranın ejderhası. Hiçbirine güvenme. Ölümsüzleri hatırla. Parfüm kokulu kethüdaya dikkat et." "Reznak mı? ondan neden korkayım? Eğer benim için bir uyarın varsa, açıkça konuş. Benden ne istiyorsun Quathie?" "Sana yolu göstermek istiyorum." "Yolu hatırlıyorum," dedi Dany. "Kuzeye varmak için güneye, doğuya varmak için batıya gitmeliyim. İlerlemek için geri dönmeliyim. Ve ışığa dokunmak için gölgelerden geçmeliyim. Bilmecelerden bıktım Qarth'ta bir dilenciydim ama burada bir kraliçeyim. Sana emrediyorum." "Ejderhanın kanı." Ama ejderhalarım karanlıkta kükrüyor. "Ölümsüzleri hatırlıyorum. Bana üçün çocugu dediler. Bana üç binek vadetiler. Üç ateş ve üç ihanet. Biri kanda, biri altında ve biri..."
Sayfa 187 - Daenerys, Quathie

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Lord Janos. Size Bozkalkan’ın komutasını veriyorum.” “Bozkalkan... Bozkalkan, yabanıl arkadaşlarınla birlikte Sur’a tırmandığın yerdi...” “Öyleydi, Kabul etmem gerekir ki kale acınacak durumda. Onu mümkün olan en iyi şekilde onaracaksınız. İşe ormanı geri iterek başlayın. Hâlâ ayakta duran yapıları tamir etmek için, çökmüş olanlardan taş çalın.”
Jon başını salladı. "Yaşlı ayı, demir tahttan yüzlerce kez yardım dilendi. Ona janos slynt'i gönderdiler. Hiçbir mektup lannisterların bizi daha çok sevmesini saglayamaz. Hele ki stannise yardım ettiğimizi duyarlarsa." "Sadece surun müdaafasına yardim ediyoruz. Stannisin isyanına değil. Mektupta yazan şey bu." "Aradaki fark lord tywinin gözünden kaçabilir. Bize neden şimdi yardım etsin? Daha önce hiç etmedi." "Pekala, lord tywin, kral tommen oyuncaklarıyla oynarken stannisin diyarı savunmak üzere sur'a geldiğinin söylenmesini istemez. Bu, lannister hanedanına tahkir getirir." "Ben lannister hanedanı'na ölüm ve yıkım getirmek istiyorum, tahkir değil."
Reklam
Taş kalelerinde ateşler yaktılar, taş kalelerinde keskin mızraklar yaptılar. Ben dağlarda yalnız yürüyordum, gözyaşlarımdı tek gerçek dostum. Beni gün ışığında köpeklerle avladılar, beni gece vakti meşalelerle avladılar. Devler ışıkta yürürken hala, küçük adamlar dik duramaz asla. aaah ben son devim, şarkının sözlerini iyi öğrenin. Çünkü ben gittiğimde sesler susacak, ve sessizlik çok, çok uzun olacak.”
Tyrion, babasının altın lekeli yeşil ve sert gözlerine baktı. “Suçlu,” dedi, “çok suçlu. Duymak istediğiniz bu mu?” Lord Tywin bir şey söylemedi. Mace Tyrell başıyla onayladı. Prens Oberyn biraz hayal kırıklığına uğramış gibi görünüyordu. “Kralı zehirlediğini kabul ediyor musun?” “Öyle bir suç değil,” dedi Tyrion. “Joffrey’nin cinayetinde masumum. Ben çok daha şeytani bir kabahatten suçluyum.” Babasına doğru bir adım attı. “Doğdum. Yaşadım. Bir cüce olmaktan suçluyum, itiraf ediyorum. Ve iyi babam beni kaç kez affetmiş olursa olsun şenaatte ısrar ettiğim için suçluyum.” “Bu saçmalık Tyrion,” dedi Lord Tywin. “Şu anki meseleyle ilgili konuş. Cüce olduğun için yargılanmıyorsun.” “İşte orada yanılıyorsun baba. Ben bütün hayatım boyunca cüce olduğum için yargılandım.” “Savunman için söyleyecek bir şeyin yok mu?” “Şundan başka bir şey yok: Ben yapmadım. Ama şimdi keşke yapmış olsaydım diyorum.” Yüzünü salona döndü, solgun yüzler denizine. “Hepinize yetecek kadar zehrim olsun isterdim. Size bakınca, olmamı istediğiniz canavar olmadığım için esef ediyorum ama gerçek bu; ben masumum, lâkin burada adalet bulamayacağım. Bana tanrılara münacat etmekten başka bir seçenek bırakmadınız. Dövüşle yargılama talep ediyorum.”
504 syf.
·
Puan vermedi
·
357 günde okudu
Kargaların Ziyafeti - Kısım 2
Kargaların Ziyafeti - Kısım 2George R. R. Martin
8.8/10 · 3.307 okunma
Jaime'nin kapısı çaldı. "Kim olduğuna bak Peck." Nehirovanın yaşlı üstadı gelmişti, adamın buruşuk elinde bir mesaj vardı. Vyman'ın yüzü yeni yagmış kar kadar beyazdı. "Biliyorum," dedi Jaime, "Hisar beyaz bir kuzgun gönderdi. Kış geldi." "Hayır lordum. Kuş, Kral Toprakları'ndan geldi. İzin istemeden okudum..." Üstat mektubu uzattı. Jaime mektubu pencere sekisinde okudu, o soğuk ve beyaz sabah ışığında. Qyburn'ün kelimeleri kısa ve özdü, Cersei'ninkiler ateşli ve tutkulu. Bana yardım et. Beni kurtar. Şu anda sana, daha önce hiç olmadığım kadar muhtacım. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Hemen gel. Vyman kapıda dolanıyordu. Jaime, Peck'in de onu izlediğini fark etti. Üstat, uzun bir sessizliğin ardından, "Lordum mektuba cevap vermek istiyor mu?" diye sordu. Mektubun üstüne bir kar tanesi kondu. Kar tanesi erirken mürekkep dağıldı. Jaime parşömeni dürdü, tek eliyle yapabildiği kadar sıkı, mektubu Peck'e uzattı. "Hayır," dedi. "Bunu ateşe at."
Sonunda sol tarafında iki kanatlı bronz bir kapı belirdi, diğer kapılardan çok daha büyüktü. Dany yaklaşınca kanatlar kendiliğinden açıldı. Dany durup bakmak zorundaydı. Kanatların ardındaki mağaramsı taş salon, o güne kadar gördüğü en büyük salondu. Ölü ejderhaların kafatasları duvarlardan aşağı bakıyordu. Yüksek, dikenli bir tahtta görkemli kıyafetler giymiş yaşlı bir adam oturuyordu; koyu renk gözlü, gümüş saçlı, yaşlı bir adam. “Kömürleşmiş kemiklerin ve kızarmış etlerin kralı olsun,” dedi aşağıdaki adama. “Küllerin kralı olsun.” Drogon tiz bir çığlık attı, sivri pençeleri ipeği ve deriyi deliyordu ama tahttaki kral onu duymamıştı. Dany yoluna devam etti.
Reklam
Dany ölü adamdan kaçtı ancak sadece bir sonraki kapıya kadar. Bu odayı tanıyorum, diye düşündü. Büyük ahşap kirişlerini ve onları süsleyen hayvan oymalarını hatırlıyordu. İşte, pencerenin dışında bir limon ağacı vardı. Kırmızı kapılı ev, Braavos’taki ev. Evi düşündüğü anda odaya Sör Willem girdi, bastonuna yaslanmıştı. “İşte buradasın küçük prenses,” dedi boğuk, nazik sesiyle. “Gel,” dedi. “Bana gel leydim, artık evdesin, artık güvendesin.” İri, buruşuk, eski deriler kadar yumuşak ellerini Dany’ye uzattı. Dany o eli tutmak istiyordu, öpmek istiyordu, daha önce hiçbir şeyi istemediği kadar çok istiyordu. Ayağı öne gitti ve sonra, O öldü, o öldü, tatlı yaşlı ayı, o çok uzun zaman önce öldü, dedi kendine. Arkasını dönüp koşmaya başladı.
Daha sonra cesetlerin ziyafet masasıyla karşılaştı Dany. Vahşi şekilde katledilmiş bedenler ters çevrilmiş sandalyelerin ve ahşap masaların etrafına uzanmış, pıhtılaşmış kan göllerinin ortasına yayılmıştı. Bazılarının kolları, bacakları yoktu, hatta bazılarının kafası. Kesik eller kanlı kadehleri, ahşap kaşıkları, kızarmış horozları, ekmek somunlarını tutuyordu. Yerden yükseğe yerleştirilmiş tahtta, kurt kafalı ölü bir adam oturuyordu, başına demir bir taç takmıştı. Elinde, kral asası gibi tuttuğu bir kuzu budu vardı ve gözleri sessiz bir ilgiyle Dany’yi izliyordu.
41 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.