Şey var bir de, bugün güne seni unutmuş bir şekilde uyandım. Kuş gibi hafiflemiş hissettim uzun bir zamandan sonra ilk defa. Hafif bir tebessüm, ardından bir iç çekiş yaşadım. Banyoya girdim, aynanın karşısına geçip sakallarımı sıvazladım. Sakallarımı sevişin aklıma bile gelmedi. Kestim sakallarımı. Hala unutmuş gibiyim bu arada seni. Öyle ya çok sevdiğin sakallarımı kestim bir çırpıda. Sonra soluk kahve gözlerim odakladı kendini bir noktaya. Kitli kaldı bir süre. Unuttum ettim diyorum ya seni; Bazı anlar yanımda olsaydın keşke diyorum, sonra tüm gerçekliğiyle tokat gibi çarpıyor yüzüme seni unuttuğum yalanı. Gerçi bu ilk kandırışım değil kendimi… Bak işte, ellerim yüzüme gitti benden bağımsız. Biraz buğulandı gözlerim, kirpiklerim ıslanmıştı sanki. Deliriyor muydum, bilmem. Ben sakallarımı kesmiştim. Bak yine çarptı tokat gibi yüzüme varlığının her bir milimi. Seni unutmak, yeni bir Müslüm Gürses parçası kadar imkansız şimdi.
~Cihan
ATSIZ'DA TÜRK-TÜRKÇÜLÜK-MİLLİYETÇİLİK: 1943 yılındaki En Sinsi Tehlike broşüründe "Siyasî, içtimaî mezhebim Türkçülüktür." (Atsız 1992: 68) diyen Atsız'ın Türkçülüğüne geçmeden önce onun genel olarak "milliyetçilik” hakkındaki düşüncesini aktarmak doğru olacaktır. Ona göre milliyetçilik sosyal bir kanundur: "Tarihin
Türkiye'yi cehennemlik olarak gören birinin kendi dinine (hristiyanlık) ''nazik'' daveti üzerine kaleme alınmış bir eser.
Eserin daha ilk sayfalarında Bitlis, Ağrı, Tunceli ve Batman gibi illerin Türkiye'nin en kalabalık nüfuslu şehirleri olarak verildiğini görüyoruz. İlerleyen sayfalarda bu nüfuslu illerin yarısında ''Hristiyan soykırımı'' yapıldığı belirtiliyor. Anlatılanlara göre Müslümanlar ''kadınları ve çocukları ayrı bir yere götürüp toplu imhada bulunuyorlar.'' Birkaç sayfa ileride yazar söylemlerini unutmuş olacak ki, sürgüne gönderilen Hristiyan ailelerin çocuklarını Müslümanlara emanet ettiklerini ifade ediyor.
Yazar, gözleriyle gördüğü kafataslarından bahsediyor, ancak bunla ilgili herhangi bir çalışma teyidinde bulunamıyor. Son tahlilde Türkiye'ye bir reçete çıkardığını belirten yazar bunu; İtiraf, Tövbe, Barışma ve TAZMİNAT şeklinde dört aşamaya ayırıyor. O kadar masum bir uyarının ''TAZMİNAT'' ile sonuçlanması manidar olarak ortada kalıyor. Zihinde kalın.
Beklenen UyanışSebastian James · GDK Yayınları · 20142 okunma
Bade'nin evli olması beni bıçakladı resmen ve Cihangir'i sadece Bade'nin anlatımıyla tanısak ve onu hiç görmesek de yazarın Devrim için oluşturmaya çalıştığı erkek profilinden daha sağlıklı bir erkek profiline sahip. O yüzden boşanma gibi bir durum söz konusu olursa istemem açıkçası :( belki yine evrenler değişir ve orada kalmaya karar verirler bilmiyorum. Devrim'in de bir akıllanma yaşaması için çok daha sorunlu bir erkek olmasını isterdim. Benim açımdan anormal değildi davranışları. Bazı şeylerin farkına vardı ama bunlar kötüyken iyi biri yapmadı onu, "daha" iyi biri yaptı sadece. Sonu konusunda ben de pek tatmin olmadım. Bade'nin her şeyi unutmuş olması- tabi gerçekten unuttuysa- kitaptaki her şeyi bir nevi sildi süpürdü. Muhtemelen diğer kitapta buna benzer şeyleri Bade'nin gözünden okuruz
ben senin gibi yapamam. hiçbir şey yaşanmamış gibi davranamam. umursamadan devam edemem. her şeyi unutmuş gibi yaşayamam. unutamıyorum çünkü. unutamam.