Mehmet Rauf, bu eseri “İlk eserim, son üstadıma” diyerek Halit Ziya’ ya armağan etmiştir. Servet-i Fünun döneminin ağır diliyle yazılmıştır. Fakat dönemin diğer sanatçılarına göre de sade bir dil olarak görünmektedir. Edebiyatımızın ilk psikolojik romanıdır.
Kitabı okurken sıkılacağınız zamanlar olacaktır. Çünkü acı, üzüntü, mutluluk, özlem, pişmanlık, kıskançlık... sayfalarca tahlili yapılan duygular sizi konudan koparabiliyor. Eylül’e bir bakıma betimleme romanı da denilmektedir. Daha çok ruh betimlemeleriyle çevre betimlemeleri yer almaktadır. Bu nedenle kitabı okurken olaya değil ruhsal çözümlemelere odaklanmaya çalışın.
Olaylar, Suat - Süreyya ve Süreyya’nın hala oğlu Necip arasında geçmektedir. Suat ve Necip arasında geçen bir aşk hikayesi, yasak bir aşk hikayesi anlatılmaktadır. Karakterlerin, özellikle Necip’in, gel gitlerine, şüphelerine, umutsuzlukları ve imkansızlıklarındaki dalgalanmalara sıkça yer verilmiştir. Fakat kitap, öyle güzel bitti ki sıkıldığım onca bölümleri, sitem ettiğim zamanları sildi attı, unutturdu diyebilirim.
Mehmet Rauf’un “Eylül” ayı ile ilgili olan betimlemelerinin, Eylül’ü hüzün ve ayrılık ayı gören şairlerimize ilham kaynağı olduğunu düşünüyorum.
Hem Türk edebiyatı klasiği olduğu için hem de güzel bir roman olduğu için mutlaka okumalarınıza eklemeniz gerektiğini düşünüyorum.