Geç tanışmış olmanın hüznü ve geç de olsa iyi ki tanımışım demenin sevinci ile, karma bir duygu durumla bişeyler yazmaya çalışacağım.
Akıllılar dünyasının bir kıyısında, sisli bir dağ başına çöreklenmiş, dünyayı kendimce anlamlandırmaya çalışan bir deliyim. Akıllılardan çok farklı olduğumun bilincini her an taşıyarak, onları gözetliyorum.
31 yaşında başlayıp 59 yaşına kadar belirli dönemlerde tutulmuş bir takım notların, bilgilerin, içsel duyguların anlatıldığı dokuz adet defterin toplamıdır bu günlükler. İlk kez 1988 yılında Almanya’da yayımlandı.
Aslında Zweig ilk günlüğünü 2 yıl boyunca aralıksız tutmuş ama çalınması onun şevkini kırmış. Sonra tekrar tekrar düşünüp başlamış
Kitap , Anne Frank'in babası Otto Frank'in kendisine 13.yaş günü hediyesi olarak aldığı hatıra defterine 12 Haziran 1942 ile 1 Ağustos 1944 yılları arasında 2 yıl boyunca Hollanda'nın Nazilerce işgali sırasında ailesiyle birlikte Nazilerden saklandıkları sırada başından geçenleri yazıp anlattığı günlüğüdür. Kitabın ilk baskısı 1947'de
'' Bu kitabın çelik gibi sert ve güzel olması; insanlara, varoluşları yüzünden utanç duyurması gerek.''
Sonu başlangıç yapıp öyle başlıyorum. Uzun zamandır bakıştığım, ama bir türlü okumaya cesaret edemediğim bu kitabı üzerimde büyük bir ağırlık hissederek bitirdim. Nereden, nasıl başlayıp bu kitaba dair olan hislerimi, düşüncelerimi kitabı
Benim ülkemde 'modernlik' ve 'dindarlık' öyle bir ayırıma ve tanımlamaya tâbi tutulmuştur ki, modernlik, İslam'dan mümkün olduğunca uzaklaşmak şeklinde yorumlanmış ve yüceltilmiş; dindarlık ise, yobazlıkla aynı şey sayılmış ve küçük görülmüştür. Bu yüzden, yükselen değerler açısından baktığımızda; kişinin, gözle görülür bir utanç duymadan, dindarlığını söz konusu etmesi veya ibadetlerinden bahsetmesi, hayli güç hale gelmiştir.