80 syf.
·
Puan vermedi
·
19 saatte okudu
Bir Rus subayının Mançurya’daki korkunç taarruz sırasında tuttuğu bölük pörçük günlük, onun ölümünden sonra savaşa katılmayan kardeşi tarafından tamamlanır.. Genç subay kendi ordusunun mermilerine hedef olarak bacaklarını yitirmiştir. “Kızıl Kahkaha” onun için yaralı, sakatlanmış, paramparça bedenlerin; “kanla kızıllaşan toprakların” simgesidir: “Dünya çıldırdığında böyle gülmeye başlar.” Savaş alanındaki vahşet, hem sonu gelmeyen yürüyüşün tükettiği askerleri hem de bütün bu acılar karşısında büyük bir acze düşen doktorları delirtmiştir. Subayın kardeşi savaşı dışarıdan izlese de ölümü ve acıyı kanıksayıp duyarsızlaşmış, o da tıpkı subay gibi akıl sağlığını yitirmiştir. Savaş öyle akıl dışı bir hale gelmiştir ki oğlunun korkunç bir ölümle can verdiğini gazetelerde okuyan bir ana, bir ay boyunca ondan mektup alır. Ölülere ölülerden mektup gelir. Kızıl Kahkaha, giderek toplu bir cinnete dönüşen savaşın yol açtığı muazzam yıkımın, altüst ettiği hayatların, insanlıktan çıkıp deliliğe sığınanların trajik öyküsüdür... Ne mesafe, ne de engel tanıyan ve her yere sızabilen düşünceden nasıl saklanabilir insan? (S:46)sona doğru Kısa ama dolu acı dolu bir kıtap okuduk. Sizde savaşın yansımasını okumk isterseniz Buyurun #OKUYUN
Kızıl Kahkaha
Kızıl KahkahaLeonid Andreyev · İş Bankası Kültür Yayınları · 20195,5bin okunma
Bat Dünya Bat
Sonuç olarak, geçmişte birileri kitle imha silahlarına sahip olduğu yalanıyla Irak'ı işgal edip bir milyon insanın ölümüne yol açtığı için bugün başkaları dünyanın yuvarlak olduğuna bile inanmıyordu. Haksız da sayılmazlardı. Çünkü bunca insanın tek bir yalanla katledildiği dünya, ancak düz ve kanlı bir daire olabilirdi. Tam da bir arena gibi! Bu yüzden dünyaya geldiğinden beri insan insanı öldürüyor ve yıldızlardan başka seyircisi olmayan bu vahşet asla bitmiyordu.
Sayfa 192
Reklam
208 syf.
·
Puan vermedi
·
6 günde okudu
Kitabın İsmine Takılma!
Kitabın ismini görüp kitabı okuduktan sonra ne kadar yanılmışım demeyen olmamıştır, diye düşünüyorum. Dünyanın belki de en karanlık dönemi ve olayını hiçbir vahşet, dehşet içeren sözcük kullanmadan okuyucuya aktaran bir kitap. Kitabın ismini görünce insanın aklına düz bir hikaye kitabı gelebilir. Ama kitap İkinci Dünya savaşı öncesi dönemi meydana gelen (insani utanç olarak nitelendireceğim bir olay) toplama kamplarını konu edinen kitabın ana karakteri 9 yaşındaki Bruno'dur. Kitabın her yerine sirayet eden çocuksuluk kitaba ayrı bir değer katmıştır. Babası toplama kampı komutanı olan Bruno, Shumel adlı esir çocuk ile tanışana kadar bulunduğu yeri sevmemiştir. Gide gele tel örgü arkasında başlayan dostluk bir an o yaşanan zulmü okuyana unutturuyor. Araştırmacı ve arkadaş canlısı özelliği Bruno'yu bu vahşetin içindeki umut olarak karşımıza çıkartıyor. O kadar saftır ki mahkumların giydiği çizgili pijamayı kıskanmaktadır. Genel olarak zeki olan Bruno'nun o çocuk özellikleri her zaman ön planda tutulmuştur. Akıcı, sade, anlaşılır bir kitap. Tarihi ve okumayı seven birinin bir gecede okuyabileceğini düşünmekteyim. Kitabı beğendim ve kitabın ismi ile okumadan yorumlamamayı bana bir kez daha hatırlattı.
Çizgili Pijamalı Çocuk
Çizgili Pijamalı ÇocukJohn Boyne · Tudem Yayınları · 202139,6bin okunma
Bütün yüreğimle diliyorum kuş koysunlar ülkemin yoluna hepsi beyaz olsun, barış adına umuda uçsun biz de diyelim ki bir ihtimal daha var bu dünyada vahşet ve kandan başka ..
Nilgün Marmara
Nilgün Marmara
Ingmar bergman ~ persona ✓
bütün endişelerimiz ihanete uğramış düşlerimiz bu anlaşılmaz vahset! kaybolan şeyler için duyduğumuz korku ve dünyevi koşullarımızın acı dolu ağırlığı yavaş yavaş dünya dışı bir kurtuluş umudu olarak kristalize oluyor. İnanç ve şüphelerimiz karanlığa karşı sessiz bir çığlık ve sessizlik terkedilmişliğimizin en müthis kanıtı ...
176 syf.
9/10 puan verdi
Evetttt sırada ilginç bir kitap var . Yazarın okuduğum ilk kitabıydı.Bir yıl ömrü kaldığını öğrendikten sonra yazmış kitabı bu yüzden de içi sistem eleştirileriyle dolu . Kitap o kadar çok mesajla dolu ki mutlaka okumalısınız . Kitabın dili tamamiyle sokak jargonuyla yazılmış. Başlarda rahatsız edici derecede şiddet ,tecavüz ,kavga var . İlk önce ne yazmış yazar diyorsunuz , ancak pes etmeyip okumaya devam edin :) Kitabın başkahramanı Alex ve çetesi suçlarla dolu bir grup . Daha 16,17,18 lerinde olan bu gençlerin yaptıklarını 1961 yılının diliyle okuyorsunuz . Durup düşününce ne kadar da tanıdık gelecek okuduklarınız yıl 2020 de ! Alex suç işlemeye devam etsin derken kendini birden hapishanede buluveriyor . O sırada hükümetin suç işleyen insanları topluma kazandırma projesi ortaya çıkıyor ve bu deneyin ilk faresi Alex oluyor. Projeyi okuyunca biraz ürperebilirsiniz . Neden mi ? Alex’i bir yere oturtup elllerini ,ayaklarını ve göz kapaklarını bile sabitliyorlar . Hareket dahi edemeden uyuşmuş bir şekilde karşısındaki ekranda verileni izlesin diye . Zorla izletilen bir sürü vahşet ve daha bir çoğunu izlemek zorunda kalan Alex’in bir seçim şansı yok . Peki biz tüm dev ekranları izlerken seçim şansımızı elimizde mi tutuyoruz ? Yoksa bize zorla mı izletiliyor . Kitaptaki mesaj şöyle : “ Seçim hakkı elinden alınmış bir kişi, kişiliğini yitirir. Kişiliklerimiz yerinde duruyor mu acaba ? Sistem eleştirisi derken yazar polislerle ilgili de birkaç olaya değinmiş . Okurken hadi canım diyebilirsiniz :) Alex’in büyümesine tanık olmak istiyorsanız kitabı sevgiyle tavsiye ediyorum . Not : Okurken Ludwig van Beethoven dinlemeyi unutmayın ;)
Otomatik Portakal
Otomatik PortakalAnthony Burgess · İş Bankası Kültür Yayınları · 202393bin okunma
Reklam
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.