I/
Rüyanın içinden geçen rüzgâr mıydı
Bir kadının masalını ağlayan nar ile
Gülen ayvaya fısıldayan, ki vedâın
Vakti gelmiş de farkında değil bunun
Işığını kalbimize döken solgun çiçekler
Ah kadın, Cizre miydi senin adın
Cudi'ye bakıp durma fistanın alev alır
Bilmez misin ki kan değdi çakalların dişine
Her bodrum tekinsiz saatler gibi işliyor
Ve genzinde bir yanma tuhaf bir kekrelik
Gece bir dumandı tütüp durdu Gabar'da
Sokakta mezarlık sinekleri, çıldıran tarih
Bilmez misin ki kan değdi çakalların dişine
Ah kadın,
yâd olsun gideceği zaman bizi yad etmeyen
bir veda ile bizim gamlı gönlümüzü şad etmeyen o kişi
gönül sana ulaşsın umuduyla bu dağlarda öyle bir feryat ve figan etti ki
ferhat yapmadı onun gibi
ey mutrip perdeyi değiş ve ırak yolunu çal
çünkü yarım ırak yola çıktı ve yad etmedi bizi '
O zamanlar rahmetli el-Bessâm’ın aracılığıyla soylu bir kısrak satın aldım. Bu kısrak, alnında lekesi olan, doru renkli, toynakları geniş ve ön ayakları kısa bir Cuaysîniyye küheylanıydı. Rahmetli Holo Paşa da babama yaşlı bir kısrağın soyundan gelen siyah ve soylu bir kısrak hediye etti. Bize hediye edilen başka atlar da vardı. Daha sonra
Çiçekler hüzünlü, kokuları kaybolmuş,
Kadınsa yaprak döküyor tam da orada
Galiba ölüyoruz diyor, sönüyor ışıklar
Kim duyabilir şimdi çiçeklerle kadının
Kuğularınkini andıran vedâ ezgisini
Mübtelâ kılmış Hüdâ her şahsı bir cins ‘illete
Kimse ‘illetsiz vedâ etmez bu dâr-ı mihnete
( Hüda her bir şahsı bir sebebe bağlı kılmış, Kimse bir sebep olmaksızın bu sıkıntı yurduna veda edemez .)