“….o gemiler ipleri yelkenleri dümenleri dökük
unuttuğum kırlangıç kuşları, kırık bardaklar
bir ahşap evde taşlıkta yaz günleri bilmesem
bir testiden soğuk soğuk sular sızdığını bilmesem
güç dayanırım.”
Dünyaya mutluluk ve zevk beklentisiyle dolu olarak adım atarız ve kader bizi hoyrat bir şekilde yakalayıp hiçbir şeyin bizim olmadığını, her şeyin ona ait olduğunu gösterene kadar bunu gerçekleştirmeye yönelik o aptalca umudu koruruz.
”Her şeyi anlıyor, herkesi tanıyor, her sorunu kavrıyor, yani kavraya anlaya yaşlanıyordum. Anlamak yorgunuydum. Bu yüzden kimseye kızamıyordum. Kimseden doya doya nefret edemiyordum, kimseye deliler gibi öfkelenemiyordum.”
Saatin kaç olduğunu biliyor musun?
Ben anlayamıyorum gece mi, yoksa gündüz mü?
Üç gündür yağmur yağıyor bu evlerin,
Bu ağaçların, bu yolların üstüne.
Sular alıp götürüyor sanıyorum
Ellerimi, ayaklarımı, yorgun yüzümü…
Günlerdir dökülüyor her yanım.