Keske yine genc, cahil, özgür, pervasiz olsam da dünyaya merakla adim atsam, ac kalip yol kenarinda kiraz atistirsam, dört yol agzinda "saga mi sola mi" diye karar vermek için ceketin dugmelerini saysam! Keske yine mis kokulu, ilik, kisa yaz gecelerini yol üstündeki samanlarda uyurken kacirsam, keske yine gezgin olsam da ormanin kuslari, kertenkeleleri ve böcekleriyle masum bir uyum içinde yasasam! Tüm bunlar koca bir yaza ve bir çift çizme eskitmeye degerdi dogrusu! Ama imkânsiz artik. Eski sarkilari söylemenin, eski gezgin bastonunu sallamanin, sevdigim eski, tozlu yollarda yürümenin, yeniden gençlestigimi ve her seyin eski günlerdeki gibi oldugunu sanmanin alemi yok.
Hayir, bunlar geçmiste kaldi. Yaslandigamdan ya da muhafazakârlastigmdan degil! Ah, eskisinden daha delidolu, daha pervasizim belki, benimle akilli insanlar ve işleri arasinda yakinlik ve ittifak hâla kurulamadi. Hayatin sesini, o azgin delikanli donemlerimdeki gibi içimde duyuyorum hala ve onu duymazdan gelmeye de niyetim yok. Ama gezginlige, dostluga, mesale ve sarkilarla içki meclislerine artik çagirmiyor hayat beni, sesi daha alçak, daha derin simdi ve beni giderek daha issiz, giderek daha karanlik ve sessiz yollara çagiriyor; ucunda haz mi yoksa keder mi oldugunu bilmedigim bu yollardan gecmek istiyorum, geçmek zorundayim.