Nasıl ki denizde kolların ve suyun insanı kaldırıp taşıyan uyumuyla yol alınıyorsa; tertemiz ve bilinçli kalmak için, bir ağacın gövdesine elle dokunmak, kumsal üzerinde koşmak gibi birkaç zorunlu davranış yetiyordu ona. Böylece duru bir yaşama ulaşıyor, yalnızca en basit ya da en zeki hayvanlar verilen cenneti ele geçiriyordu. Düşüncenin düşünceyi yadsıdığı bu noktada, kendi gerçekliğine, onunla da en uç görkemliliğine ve en uç aşkına varıyordu.
Sayfa 125Kitabı okudu
Bütün ömrünü böylesine, sahte oyunlarla berbat edişinde, kendisinden başka birilerinin,feleğin, ya da yaratanın haksızlığını sebep göstermek için, sonuçsuz bir didişme vardı kafasının içinde. Eğer gönlünce yaşıyamamışsa, kendinden çok başkalarının yaşamalarına önem vermişse, dalkavukluk sayılabilir miydi bu? Doğruydu. Hiçbir zaman cesur bir insan olamamıştı. Kendi başına bir karar vermek, yan gözle olsun kimseye danışmadan bir yolda tek başına yürümek zorunda kalmak, en fazla korktuğu şeylerden biriydi. "Ne yapalım"dedi kızgın bir tavırla. "Tanrı bizi de böyle yaratmış. Nasıl olsa hesabını vereceğiz yakında!"
Sayfa 43 - Ressamın iç sesi
Reklam
Aşkın ölüm hali
Kilise çanlarını andıran o iğrenç sesiyle kapı çaldı birden Zarife kaç defa değiştirmek istemişti oysa bu uğursuz sesi Küçük tosun kapının çığlıklarına dayanamayıp uyandı beşiğinde Zarife kocasına bir değiştirmedi şu kulakları delen lanet zili diye söylenerek mutfaktan çıktı yeşil mutfak önlüğünde ellerini kurulayarak kapıya yöneldi
Bir umut ya da bir amaca gerek yok, hayatta kalmak için. Öleceğini bilmek yeter. Hayattasın çünkü tehlikedesin. Hayattasın çünkü her saniye ölüyorsun. O KADAR.! Hayatın anlamı bu işte: ÖLÜM KORKUSU!
Sadakat
Sadakat Sadakat, ne menem şeydir bu sadakat... Sessiz kalmak mıdır? ... Kıyametin kopacağını bile bile... Ölüm gibidir sadakat pazarlığı olmaz, Bir kere çizgiyi geçtin mi, yoktur dönüşü...
"Kısırdöngü asla yok olmaz. Sadece genişler, sonra da kendini unutturur. Niye? Çünkü döngü dediğin, bildiğin daire. Üstünde tam tur atmak o kadar uzun sürer ki, aynı noktadan ikinci kez geçtiğini anlayamazsın bile. Hatta bazen, kısırdöngü öyle bir genişler ki başladığın yere dönmeye ömrün bile yetmez. İnsan da, kör bir at gibi koşturur üstünde. Düz gittiğini zanneder. İlerlediğini. Hatta ilerlerken öldüğünü düşünüp son nefesini bile huzurla verir! Ama kör olmak şart, tabii! Yoksa anlarsın aynı yerde dönüp dolaştığını. Onun için yaşlıların gözleri bozulur, anlıyor musun? Aynı yerden tekrar geçtiklerini anlamasınlar diye. Kısırdöngüye karşı doğal bir savunmadır aslında, körleşme. Mekanik bir tepkidir yani! Hayatın kendisi gibi... Hatta bu yüzden hayat da bu kadar sıkıcı! Çünkü hayat da sadece bir tepki. Şimdi, bak şu çevrene! Her şey hayatın düşmanı! Yediğin, içtiğin, ne bileyim, aldığın her nefes, her şey! Hayat da işte, buna karşı bir tepkiden ibaret! Tabii en başta da ölüme karşı! Okulda öğretmişlerdir. Nedir bilimin temeli? Etki ve tepki, değil mi? Ne demek, biliyor musun? Doğadaki inatlaşma demek! Her şey bir inat meselesi. Özellikle de yaşamak. İşte bu yüzden de hayat, maçın kendisini şeref golü sayan, inatçı bir asalaklar takımını izlemek kadar sıkıcı. Dolayısıyla bir umut ya da bir amaca gerek yok, hayatta kalmak için. Öleceğini bilmek yeter. Hayattasın çünkü tehlikedesin. Hayattasın çünkü her saniye ölüyorsun. O kadar. Hayatının anlamı işte bu: Ölüm korkusu! Anlıyor musun beni?”
Doğan KitapKitabı okudu
Reklam
938 öğeden 921 ile 930 arasındakiler gösteriliyor.